MAREM kapsamında yapılan araştırma kapsamında müsilajın Marmara Denizi'nin tamamını etkilemeye devam ettiğini ortaya koyarken, müsilajın parçalanmasında rol oynayan bakteri grubunun insan sağlığını da tehdit ettiği belirlendi.
Marmara İzleme Projesi (MAREM) kapsamında Hidrobiyolog Levent Artüz liderliğinde yürütülen “Kütlesel Müsilaj Oluşumunun Durumu ve Marmara Denizi Ekosisteminde Bıraktığı Etkiler” başlıklı araştırmanın sonuçları ciddi risklere işaret ediyor.
Evrensel Gazetesi'nden Okan Başal'ın haberine konu olan müsilaj araştırmaları sonucuna göre hem balık popülasyonu hem de insan sağlığı için müsilajın ciddi riskler taşıdığı ortaya çıktı.
Haberde araştırmaya göre müsilaj (deniz salyası) kütlesi, Marmara Denizi genelinde farklı formlarda varlığını sürdürüyor ve farklı derinlikleri etkilemeye devam ediyor. Müsilajı parçalayan baskın bakterinin Vibrio alginolyticus olduğu tespit edildi. Söz konusu bakteri, insanlarda göz, kulak ve yara enfeksiyonuna sebep oluyor. Çalışma yürütülen bölgelerden alınan istavrit örneklerinin tümünün sindirim sistemlerinde de vibrio kökenli enfeksiyonlara rastlandı. İstavritle beslenen göç balıklarının enfeksiyonu Akdeniz ve Karadeniz'e taşıması ve durumun bir salgına dönüşmesi riski söz konusu. Bakteriye ilişkin detayları araştırma ekibinde görev alan Mikrobiyolog Prof. Dr. Dumrul Gülen ile konuştuk.
Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı bünyesinde sürdürülen MAREM (Marmara İzleme Projesi) kapsamında 6 Ocak 2021 tarihinden bugüne, Marmara Denizi genelinde toplam 200 istasyon ve 450 farklı noktada deniz çalışmaları sürdürülüyor. Çalışmaların “Kütlesel Müsilaj Oluşumunun Durumu ve Marmara Denizi Ekosisteminde Bıraktığı Etkiler” isimli alt başlıklı ayağı 4 Eylül 2021 tarihinde sonuçlandı.
Çalışmaya Hidyobiyolog Levent Artüz liderliğindeki MAREM ekibinin yanı sıra Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Haliç Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Türkiye Kimya Derneği üyesi bilim insanları ve bağımsız su ürünleri mühendisleri ekibi de katıldı.
Kimyasal-fiziksel-biyolojik oşinografi, kimya, ağır metal, mikrobiyoloji, ihtiyoloji (balık bilimi) ve hidrobiyoloji konularındaki uzmanların yaptığı araştırmada çarpıcı sonuçlar elde edildi. Sonuçlardan öne çıkanlar şöyle:
Marmara Denizi'nde deniz kirliliğiyle direkt etkili parametrelerde çok ciddi sapmalara rastlandı. Kirlilik indikatörü olan suda çözünmüş oksijen, deniz rengi, pH (asitlik), besleyici tuzlar gibi değerlerde kirliliğe bağlı çok ciddi değişimler ölçüldü.
Özellikle Ergene deşarjının etki alanı olan orta Marmara Denizi kesitinde yaşama elverişli değerlerin çok ciddi şekilde sınırların altına düştüğü, önceki senelerde gerçekleşen çalışmalar ile karşılaştırıldığında neredeyse anoksik (oksijen bulunmayan) bölgelerin oluştuğu yönünde ölçüm değerleri ile karşılaşıldı.
Biyoçeşitlilik bakımından yapılan örneklemelerde, aynı istasyonlardan geçmiş senelerde yapılan örneklemelere oranla tür çeşitliliğinin dramatik şekilde düştüğü, birçok istasyonda tür çeşitliliğinden bile bahsetmenin olanaksız olduğu tespit edildi.
Marmara Denizi ana su kütlelerinde ortalama amonyak değerlerinin çok yüksek olduğu ve amonyağın, ortamda çok düşük ölçülen oksijen değerleri dolayısıyla nitrat ve nitrite dönüşemediği tespit edildi.
Araştırmada, deşarj noktasından başlamak üzere tüm dağılım alanında Ergene deşarjının ölçüm cihazlarına bile gerek duyulmayacak ölçüde aşırı olumsuz etki yaptığı gözlemlendi. Söz konusu deşarjın devam etmesi halinde Karadeniz’in yok olma sürecine gireceği ve kuzeyinden başlamak üzere Ege Denizi’nin büyük bir risk altına gireceği söylendi.
Çalışmalar sonucunda, örnekleme yapılan tüm istasyonların tüm üst su kütlesinde müsilajı parçalayan baskın bakteri gurubunun vibrio gurubu olduğu tespit edildi. Dominant vibrio gurubu bakteri ise Vibrio alginolyticus.
Araştırmada alınan örneklerde bol miktarda vibrio cinsi üremeler saptandı ve tür tayinlerine yönelik çalışmalar sürüyor. Bu amaçla MAREM projesi kapsamında durumun en az 1 sene izlenmesi için Tekirdağ'da kapsamlı bir laboratuvar kurulması girişimi başlatıldı. Çalışma, ağırlıkla Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi ve Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü öğretim üyeleri tarafından gerçekleştirilecek.
Söz konusu bakteri aynı zamanda bir insan patojeni ve balık, midye, ıstakoz gibi canlılarda görülen vibrio enfeksiyonları insanlara geçebiliyor.
1973 yılında bakterinin insanlarda göz, kulak ve yara enfeksiyonu kaynağı olduğu bildirildi. 2016 yılında Ankara Numune Hastanesi tarafından yapılan bir olgu sunumunda da 15 yaşında bir kadın hastada ortakulak iltihabına neden olduğu aktarıldı.
Aynı zamanda, bu guruptan olan Vibrio parahaemolyticus’un insanlarda akut enteritise (bağırsak iltihabı) sebep olduğu biliniyor.
Çalışma yürütülen bölgelerden alınan isravrit (Trachurus trachurus) örneklerinin tümünün sindirim sistemlerinde vibrio kökenli enfeksiyonlara rastlandı. Bentik Derinsu pembe karidesi (Parapeneaus longirostris) örneklerinin sindirim sistemlerinde ise enfeksiyon bulunamadı.
Araştırma sonuçlarında vibrio kökenli hastalıkların beslenme zinciri yoluyla hızla yayılabilecekleri vurgulandı. Balık göç mevsiminde olduğumuz hatırlatılarak "Palamut, lüfer gibi göç balıkları Marmara Denizi’ni kat ederken enfekte olmuş istavrit gibi balıklarla beslendiğinde hastalığı kapacaklar ve enfeksiyonu göç yolu boyunca bu mevsim Akdeniz’e, ilkbaharda da Karadeniz’e taşıyabileceklerdir. Aynı şekilde Marmara kökenli enfekte olmuş balık popülasyonunun direkt olarak Ege Denizi ve Karadeniz’e geçmesi de hastalığın yayılmasını sağlayacak unsurlardan birisidir" denildi.
Prof. Dr. Dumrul Gülen, deniz ürünlerinin tüketilmesinde pişirildiği sürece bir sakınca bulunmadığını ancak çiğ balık tüketiminin riskli olduğunu söyledi: "Balık yenmesinde bir sakınca yok çünkü istavrit tavada pişirilerek tüketiliyor. 160 derecede bu bakteriler ölür. Çiğ balık tüketiminde risk başlar."
BursaMuhalif.com/Haber Merkezi