HIV, 80’li yıllardan beri bu virüse yakalananlar açısından başta yaşam mücadelesine neden oldu, uygun tedavi koşullarının oluşmasıyla birlikte ise önyargılara karşı mücadelenin ana hatlarından biri haline geldi. HIV’le yaşayan kişiler sürekli cinsiyet kimlikleri üzerinden hedef tahtasına konarken, cadılaştırma kampanyalarının ve suni gündemlerin ana merkezleri haline geldi. Bunların en başında ise pandemi döneminde virüsün yayılma sebebinin yine HIV’le yaşayan kişilere bağlanması vardı. Oysa HIV yalnızca bir virüstü ve uygun tedavi koşulları bu ‘cadı’nın tehlikesini ortadan kaldırmıştı. Ama maksat saldırmak olsun, hakikatin ne önemi var! Biz de HIV’e dair yanlış bilinen ya da hiç bilinmeyen konuları transaktivist ve HIV aktivisti Defne Güzel’le konuştuk.
Ben Defne. 25 yaşındayım. Yaklaşık 6 yılını Bursa’da geçirmiş, İstanbul’da doğmuş büyümüş ve yaklaşık 3-4 ayını da Ankara’da geçirmekte olan bir aktivistim. Koç burcuyum. Transaktivist ve HIV aktivistiyim. Uzun zaman boyunca HIV konusunda çalıştım. Bir taraftan ikisinin de öznesiyim. Yani hem trans kadınım hem de HIV pozitifim, yıllardır HIV’le yaşıyorum.
HIV ve AIDS arasında birçok fark var. HIV kelime anlamı olarak insan bağışıklık yetmezliği virüsü demek. AIDS ise edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromu demek. Bu anlamda HIV ile AIDS birbirinden farklı oluyor. Biri virüsken diğeri sendromu tarif etmek için kullanılıyor ve her ikisi de bir hastalığı tarif etmek için kullanılmıyor. Tabi şöyle bir durum var, her AIDS evresinde olan kişi aynı zamanda HIV pozitiftir ve HIV’le yaşıyordur. Ama her HIV’le yaşayan kişi AIDS evresinde değildir. İkisini birbirinden ayıran en temel fark bu. Uzun zamandır bu iki kavram birbiriyle beraber anıldı. Ama son zamanlarda bu durum değişti artık. HIV’e dair güncel tıbbi gelişmeler, AIDS’i daha az anmamıza sebep oluyor.
Ben bulaşmak kelimesini kullanmayı doğru bulmuyorum. Bulaşmak tıbbi bir kavram. Onun yerine ‘nasıl aktarılabilir’ sorusunu cevaplayabilirim. HIV’in aktarımında tanınmış 3 tane yol var. Bunlardan birisi gebeden bebeğe aktarım. Ama şu an güncel gelişmelerle beraber yanılmıyorsam gebeden bebeğe aktarım yüzde 0,5’in altına düşmüş durumda. Çünkü HIV tanısı konulan gebeler ilaca eriştiklerinde -bildiğim kadarıyla yüzde 70 oranında erişebiliyorlar- dünyaya HIV negatif bebekler getirebiliyorlar. İkincisi kan nakli yoluyla aktarım. Yani açık yaranın bir diğer açık yaraya temas etmesiyle aktarım. Bu durumda ortak enjektör kullanmamaya dikkat etmek gerekiyor. Bir diğeri de korunmasız cinsel ilişki yoluyla aktarım. Bu aktarımın söz konusu olmaması için prezervatif kullanımı yeterli bir önlem. Bunlar HIV’in nasıl aktarılır sorusunun cevabıydı. Bir de HIV nasıl aktarılmaz sorusu var. Toplumda en çok kafa karıştıran konu da bu. Ortak havuz kullanımıyla, sarılarak, öpüşerek, ortak çatal bıçak veya tabak kullanımıyla yani sosyal hiçbir temasla aktarılmaz. Gerekli sterilizasyon yapıldığında dişçide de aktarılmaz. Zaten HIV havayla temas ettiğinde saniyeler içerisinde aktifliğini yitiren bir virüs.
HIV ölümcül değildir. Aslında 80’li yıllara döndüğümüzde HIV ölümcül bir virüstü. Çünkü HIV’in bir tedavisi yoktu ve virüs kendini vücutta çok agresif bir şekilde gösteriyordu. Bu yüzden HIV enfekte olan kişiler çok hızlı bir şekilde AIDS evresine geçiyor ve ölümle sonuçlanan durumlar oluyordu. Ancak günümüzde uygun tedavi imkanına erişildiğinde HIV ölümcül değildir. Ben de yaklaşık 6-7 yıldır HIV’le yaşıyorum. Henüz bir ölümcüllüğünü görmedim. Benden yaşça büyük olan kişileri de tanıyorum HIV’le yaşayan. HIV öldürür algısının gerçekliği yok.
Türkiye’de ilaçlar SGK kapsamında. Ama yabancı öğrencilerin SGK’larında problem olabiliyor. Mülteciler de aynı şekilde ilaca ulaşamayabiliyor. Kayıtsız mülteciler hiçbir şekilde ilaca ulaşamıyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de ilaca ulaşmak bir yandan iç rahatlatan bir şey olmaktan çıkıyor. Çünkü birilerinin bu ilaca ulaşamadığını biliyoruz.
HIV herkesi ilgilendiren bir durumdur. Adı üstünde, İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü. Virüs ilk çıktığı 80’li yıllarda ‘Gay İlişkili Bağışıklık Yetmezliği’ olarak anılıyordu. Çünkü o dönem eşcinsel erkekler üzerinde çok görülmüştü. Peki neden eşcinsel erkekler arasında yaygındı? Çünkü o dönemde bir gettolaşma ve LGBTİ+’ların sağlığa erişememeleri söz konusu. Ayrıca o dönemde prezervatif sadece bir doğum kontrol aracı olarak görülüyor. Ve devlet eliyle yapılan bir kondom politikası da yok. Sonra bunun böyle olmadığı anlaşıldı ve Dünya Sağlık Örgütü bunun adını AIDS olarak deklare etti. Dolayısıyla HIV LGBTİ+’ları ilgilendirdiği gibi toplumun her kesimini ilgilendiren bir durum.
B=B yani belirlenemeyen eşittir bulaşmayandır. Yanılmıyorsam yüz bin çift üzerinde denenmiş ve bu çiftlerden bir kişi HIV’le yaşarken diğeri HIV’le yaşamayan çiftler üzerinden gerçekleştirilen araştırmada korunmasız cinsel ilişkide HIV aktarım oranı sıfır. Tabi HIV’le yaşayan kişinin ilaca erişimi söz konusu ve vücudundaki virüs seviyesi de belli bir kopyanın altına düşmüş durumda. Bu bize gösteriyor ki; birincisi, kişilerin ilaca ulaşımıyla birlikte HIV kopyaları belli bir oranın altına düştüğünde belirlenemeyen durum ortaya çıkıyor. Yani bu demek oluyor ki HIV bu kişiye zarar veremiyor. İkincisi ise bulaşmayan dediğimiz durum. Belirlenemeyen duruma gelindiğinde kişilerin korunmasız cinsel ilişkide dahi virüsü aktarım özellikleri de ortadan kalkıyor. Bu yüzden ‘B=B’ üzerinde durmamız ve daha çok söylememiz gereken bir kavram.
Bu tartışmalar çıktığında özellikle Twitter’daki örneklerinden biri de bendim. Çünkü ben HIV’le yaşadığımı açık kimlikle söylediğim halde, HIV statüsünün ısrarla söylenmemesi gerektiğini savunanlardandım. Bu süreçte kişilerin kendi statülerini söylemek zorunda olmadıklarını söyledim ısrarla. Çünkü bunu savunmamın nedenlerinin başında B=B dediğimiz güncel gelişme söz konusu. Diğer taraftan da toplumun HIV’e dair önyargıları nedeniyle de söylenmemesi gerektiğini söyledim. Böyle durumlarda genelde ilişkileri iki kişi üzerinden değerlendiriyoruz. Ama grup ilişkileri de yaşanabilir. Kişinin bir gruba açılması demek kitlesel şiddete maruz bırakılması anlamına da gelebilir. Eğer HIV’le yaşayan kişiler için uygun zeminler oluşturulursa bu konuyu yeniden tartışabiliriz. Ama statüsünden bahseden kişi eğer ötekileştirilecekse o kişiden bunu açıklamasını bekleyemeyiz. Bunun kendisi insan hakları ihlali olur. Bize düşen, HIV’le yaşayan kişilerin statülerinden bahsetmesini tartışmak yerine uygun zeminler oluşturmak için neler yapıyoruz sorusunu sormamız gerekir. Diğer bir taraftan da hepimiz cinsel ilişkide korunma yöntemlerini bilmeliyiz, buna göre ilişki yaşamalıyız. Böyle bir ilişki yaşayamıyorsak ve bu ilişkinin dinamiğini kurmayı da özneden bekliyorsak bu bizim sorumsuz olduğumuz anlamına gelir. Ve tabi en nihayetinde statü bilgisi mahrem bir bilgidir. Böyle mahrem bir bilgiyi paylaşması kişinin tamamen kendisine kalır.
BursaMuhalif.com/Zehra Değirmenci