AKP iktidara geldiğinden bu yana enerji ihtiyacı söylemi üzerinden halkta rıza üretmeye çalışarak, doğayı ve yaşam alanlarını tahrip eden yok edici bir enerji politikasını sürdürüyor. Türkiye'nin dört bir yanında elektrik santralleri yüzünden yaşam alanları tehdit edilen halkın mücadelesi de büyüyerek sürüyor. Kentimizde AKP'nin de desteği ile DOSAB'da kömürlü termik santral inşa edilmesi çalışmalarıyla Bursa halkı da AKP'nin enerji politikalarının bu yönüyle yakından tanıştı. Aylardır santralin kurulmaması için kararlı bir mücadele sürdürülüyor.
AKP’nin enerji hizmetlerini özelleştirerek piyasalaştıran, doğayı ve yaşam alanlarını özel enerji santralleri için talan eden politikalarının vardığı en üst nokta nükleer santral projelerini somutlaştırması oldu. Tek tek köyleri, kasabaları, kentleri değil toptan tüm ülkeyi tehlikeye atmaya karar verdi . Neden böyle söylediğim, 29. yılını tamamlayan Çernobil ile dört yıl önce meydana gelen Fukuşima nükleer santral kazalarını ve sonuçlarını hatırladığımızda daha iyi anlaşılacaktır.
26 Nisan 1986 yılında meydana gelen Çernobil Nükleer Santral kazası , o güne kadar yaşanan en büyük nükleer kaza olarak tarihe geçti. Nedeni santralde yapılan testler ve insan hatası idi. Bölgede 250.000 km2’lik alan halen kirli, neredeyse Türkiye'nin yüzölçümünün üçte biri, 10.000 km2'lik alan ise kullanıma kapatıldı. Yüzbinlerce insan göç etmek zorunda kaldı. Kaza sonrasında bağımsız kaynaklarca yüzbinlerce kişinin radyoaktif maddelerden etkilendiği, kanser başta olmak üzere çeşitli hastalıklardan öldüğü tespit edildi. Radyoaktif maddeler hava, su ve toprağa geçti, besin zincirlerine karıştı, milyonlarca insanı etkiledi, etkilemeye devam ediyor. Radyasyonun genlerde yarattığı değişiklik sonucu kalıtsal hastalıklar nedeniyle kuşaklar boyunca etkilenmeye devam edecek. Çernobil’den 1960 km uzaklıkta bulunan Türkiye kazadan en çok etkilenen ülkelerden biri oldu. Kazadan bu yana özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde kanser vakalarının arttığı TTB(Türk Tabipler Birliği) raporu ile tespit edilmiş durumda. (
http://www.ttb.org.tr/kutuphane/cernobil_06.pdf)
Dünya’daki ikinci en büyük nükleer santral kazası ise 11 Mart 2011 tarihinde Japonya’nın Fukuşima kentinde deprem sırasında elektriklerin kesilmesi sonucu meydana geldi. Bölgeden 160 bin kişi tahliye edildi. Santralin 20 km çaplık çevre bölgesi yasaklı alan. Santrale 373 km uzaklıktaki Tokyo’nun içme suyunda radyasyon var artık. Balıklarda yasal seviyenin 2500 katı radyasyon tespit edildi. Halen santrale girilemiyor. Fukuşima’da nükleer kaza hala devam ediyor. Her gün denize yüzlerce ton radyoaktif su boşalıyor.
Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere nükleer santrali olan pek çok ülke bu kazalardan sonra santralleri kapatmaya başladı. Fukuşima kazasından sonra ise Avrupa'da sürdürülen inşa çalışmalarının tamamına yakını durduruldu ve yeni santral projeleri iptal edildi. Ancak nükleer santral inşa eden şirketler pazarı bizim gibi gelişmekte olan ve bu projeleri hala uygulayabilecek tıynette yöneticilere sahip ülkelere kaydırdılar.
AKP , biri AKKUYU/Mersin, diğeri İnceburun/Sinop olmak üzere iki nükleer santral için hükümetler arası anlaşmalar yaptı. Biri Çernobil’i işleten Rusya, diğeri Fukuşima nükleer santralini işleten Japonya ile. Üçüncü nükleer santralinde İĞNEADA/Kırklareli'ne yapılacağı bizzat Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan tarafından bildirildi. Nükleer santral tercihi siyasi bir tercihtir ve AKP bu tercihi 77 milyonun bugününü ve geleceğini tehlikeye atma pahasına yapmıştır. Anlaşma yaptığı ülkelerin nükleer sicilleri de bu durumu doğruluyor. Meşrebine uygundur, fıtratında vardır.
Nükleer tehlike Çernobil'den sonra tekrar evimizin içinde. 14 Nisan'da AKKUYU nükleer santralinin deniz yapılarının temeli atıldı. 20 Milyar dolara malolacağı söylenen santralin 3-4 milyar dolarlık ek yapıları Türkiye'deki şirketlerce yapılacağı açıklandı. Temel atıldığında gördük ki bu şirket AKP ile içiçe geçmiş şirketlerden biri; Cengiz İnşaat. Nükleer santral rantının nasıl paylaşıldığı ve milyonlarca insanın neden yok sayıldığı da böylece anlaşıldı.
Tüm bunlara rağmen, halkın nükleer santrallere rıza göstermesi amacıyla, dünyada daha önce örneği görülmemiş bir biçimde nükleer santral reklamlarıyla tanıştık. Tüm dünyada nükleer santraller riskleri-gerçekleri gizlenerek yalanlarla işletiliyor. Reklam kampanyası ile yalanlar şimdiden başladı. Akkuyu Nükleer Santrali ile ‘güç’ kelimesinin bir arada kullanıldığı reklamlarla nükleer santrala sahip olmakla güçlü bir ülke olunacağı algısı yaratılıyor. ‘Nükleer enerji sanraline ‘nükleer güç santrali’ denilerek tehlike ve riskler gözden kaçırılıyor. Nükleer santrale sahip olan ülkelerin aynı zamanda nükleer teknolojiye sahip olmadığı/olamadığı dünyadaki onlarca ülke örneği ile mevcut. Milli olduğu söyleniyor oysa ne Akkuyu’daki ne de Sinop’taki nükleer santraller Türkiye’ye ait olmayacak. Santralleri denetleyecek bağımsız bir kurumumuz yok, TAEK (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu) Enerji Bakanlığı'na bağlı. Üstelik bağımlılık kalemlerimize bir yenisi daha eklenecek; Uranyum. Temiz enerji olduğu söyleniyor. Oysa nükleer santraller kaza olmadan da ciddi oranda radyoaktif kirliliğe ve kanser oranlarında artışa neden oluyor. Nükleer santrallerin atıklarının bertaraf edilmesi mümkün değil ve saklanma problemi hala çözülemedi. AKKUYU nükleer santralının atıkları Rusya'ya gidecek ancak geçiş güzergahı da radyasyona maruz kalacak. Geçiş güzergahında boğazlar var. Bunlardan hiç sözedilmiyor.
AKKUYU nükleer santrali Ecemiş fay hattına çok yakın. Santralin yapılacağı zemin uygun değil. ÇED sürecinde sahte imzalı belgeler açığa çıktı. ÇED raporu eksik olmasına rağmen onaylandı. Nükleer santrale karşı açılan davalar sonuçlanmadı. Tüm bunlara rağmen bir oldu bittiye getirilerek Akkuyu’da santralin deniz yapılarının temeli atıldı. Hukuksuzluklarla işleyen süreç devam ediyor. Ama etmemeli. Durdurmak elimizde.
Bursa'da DOSAB termik santrali için verdiğimiz mücadeleyi şimdi tüm Türkiye'yi tehdit eden Nükleer santral projeleri için vermek zorundayız. Bu vicdani bir görev olarak önümüzde duruyor.
Sinop'ta 25 nisanda nükleer santrale hayır mitinginde haykırıldığı üzre tekrar hatırlatalım:
SANA NÜKLEER SANTRAL YAPTIRTMAYACAĞIZ !
*TMMOB Yönetim Kurul Üyesi