Ankara’da boşanma aşamasında olduğu erkeğin babası tarafından öldürülen Başak Gürkan, Bursa Mudanya'da 11 Eylül'de kadınların omuzlarında toprağa verilmişti. Başak Gürkan'ın ailesi kızlarının kaybından sonra yayınladıkları mektup ile adalet mücadelesinde yanlarında olunmasını istedi.

Gürkan'ın ailesinin yayınladığı mektup şöyle:
Başak Gürkan: Yalnızca Bir İsim Değil, Bir Yaşam
Başak Gürkan, 1979'da Elazığ'da dünyaya geldi. Milli Savunma Bakanlığı'nda yirmi yıl boyunca endüstri yüksek mühendisi olarak başarılı bir kariyere imza attı. Çocuklara olan derin sevgisi onu okul öncesi öğretmenliği okumaya yöneltti. Altı yıl önce evlendi ve beş yaşında bir kız çocuğu annesi oldu.Evliliği boyunca eşinden hem psikolojik hem de fiziksel şiddet gördü ancak annelik içgüdüsüyle ailesini bir arada tutmaya çalıştı. Sonunda şiddete dayanamayarak boşanma kararı aldı. 23 Eylül'de, anlaşmalı olarak tek celsede boşanacaklardı.
Başak, ülkesini seven, başarı odaklı, yardıma muhtaç insanlara yardım eli uzatan, kimsesizlere kol kanat geren, yüreği sevgi ve merhamet dolu bir insandı. Narin Güran, Matia Ahmet Minguzzi ve yüzlerce kadın cinayetine yüreği yanan, toplumsal olaylara asla duyarsız kalmayan Başak, bu tür olaylarda hak arayışına destek olabilmek için hukuk fakültesi okuyordu. Avukatlık stajına başlamak üzereydi.Bir gün kendi adının da kadın cinayetleri arasında anılacağını bilmeden.
Ne yazık ki, bu güzel insan 9 Eylül 2025'te, anlaşmalı boşanmasına günler kala, trajik bir şekilde aramızdan ayrıldı. TCDD'de bilgisayar mühendisi olarak çalışan eski eşi Barış Arslan ve kayınpederi Kudret Arslan tarafından vahşice katledildi. Katil zanlısı kayınpeder, savcılık ifadesinde cinayet nedeni olarak, Başak'ın oturduğu evi kendilerine vermek istememesini gösterdi. Onu tanıyan herkes, o sıcak gülüşü, içtenliği ve hayata kattığı güzellikleri asla unutmayacak.
Bu vahşeti kabullenmek mümkün değil. Başak'ın ölümüyle birlikte annesi, babası, kardeşleri, sevdikleri, hayalleri ve umutları da öldü. Ailesine kalan tek şey, geride bıraktığı beş yaşındaki kızı oldu.
Memur bir anne babanın emeğiyle, onurla büyüttüğü dört kızından ilki, ilk göz ağrısı olan Başak, artık yürek yangınıydı. O, sadece bir isim değil, iyiliğin ve sevginin yaşayan bir simgesiydi. Okul ve iş hayatı boyunca hep sevilen ve başarılı olan bu değerli insanı son yolculuğuna uğurlamak için Türkiye'nin dört bir yanından onlarca insan toplandı. Bu acı haberi duyan herkesin kalbine, tıpkı onun kalbine saplanan bıçak gibi bir acı saplandı. Kimse bu vahşete inanamadı, kabullenemedi.
Beş yaşındaki kızı o korkunç anları polise şu sözlerle anlattı: "Dedem 'Sen karışma, ben halledeceğim' dedi." Mutfağa gidip bıçak aldı. Annemin saçından çekti, karnına batırdı bıçağı, bir de kalbine sapladı. Annem kaçmaya çalıştı ama düştü. Dedem annemin boğazını kesti. Ben boğazındaki kemiği gördüm. Annem bana baktı. Gözleri çok tuhaf bakıyordu. Annemin çok kanı aktı."
Başak'ın son bakışı kızının bu vahşete tanık oluşuna engel olamamanın verdiği çaresizliğin bakışıydı belki de.
Başak artık aramızda değil. Onun ardından geriye derin bir sessizlik, ailesinin gözyaşları ve toplumun vicdanında kapanmayan bir yara kaldı. Bu yalnızca bir cinayet değil, aynı zamanda toplumun kanayan yarasıdır. Çünkü her kadın cinayeti, bizlere sorumluluğumuzu hatırlatır: “Bir daha olmasın” demek yetmez; adaletin, eğitimin ve toplumsal bilincin oluşturulması gerekir. Bugün Başak için yas tutuyoruz. Yarın, başka bir kadını kaybetmemek için mücadele edeceğiz. Başak Gürkan için, adaletin tesisi için ailesinin yanında olmalı ve hak arayışını yürütmeliyiz.
Kaynak: Haber Merkezi