Medyada LGBTİ+’ların görünürlüğüne dair on üç yıldır izlenimlerini raporlayan Kaos GL Derneği, 2020 yılı raporunu kamuoyuyla paylaştı.
Araştırmayı raporlaştırarak, aktaran Kaos GL Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Tar basındaki LGBTİ+’lara yönelen ayrımcılık ve nefret söylemine dair ayrıntılı bir yazıyı BursaMuhalif için kaleme aldı.
Tar'ın kaleme aldığı yazısı şöyle:
2017 yılından 2020 yılına kadar toplam haber sayısı, hak haberciliği ve ayrımcılık, nefret söylemi açısından değişim incelendiğinde; 2018 yılına göre 2019’da haber sayısında bir artış olduğu ancak bu artışın sebebinin medyada temsilin iyileşmesinden kaynaklanmadığı görünüyor. Aksine medyada nefret ve ayrımcılık daha fazla metinde yer aldı ve oransal dağılımı da arttı.
2020 yılında yayınlanan haber sayısında geçmiş yıllara göre ciddi bir artış yaşandı. Buna paralel olarak LGBTİ+’ların olumsuz temsil edildiği, nefret söylemi ve/veya ayrımcı dil içeren metinlerin sayısı da arttı. 2020 yılında yayınlanan haberler incelendiğinde özellikle İstanbul Sözleşmesi etrafında şekillenen LGBTİ+ karşıtı kampanya ve Diyanet’in LGBTİ+’ları hedef gösteren hutbesinin ardından yaşananların bu artışın sebepleri arasında olduğu görülüyor.
Koronavirüs pandemisi ile geçen 2020 yılı boyunca bir yandan medyada LGBTİ+ karşıtı kampanyalar yoğunlaştı. Sistematik ve organize bir şekilde yürütülen bu karalama kampanyaları hem yaygın medyada hem de yerel medyada yoğunluk kazandı. Buna karşılık LGBTİ+ haklarını gözeten yayın organlarının haber sayılarında yaşanan artış, genel tabloyu değiştirecek ölçüde değildi.
2015 yılında Hükümet’in LGBTİ+’ları, haklarını ve örgütlerini daha sistematik bir şekilde hedef almaya başlaması, LGBTİ+ karşıtlığının Hükümet yetkilileri eliyle kurumsallaştırılması, yasaklar ve devletin her kademesinde kurumsallaştırılan LGBTİ+ karşıtlığı medyada da yansımasını buldu. Medyada artık tesadüfi olmayan bir LGBTİ+ karşıtlığını gözlemliyoruz.
Medyadaki ayrımcılık ve nefret söylemi, Hükümet’in ve kamu görevlilerinin açıklama ve uygulamalarıyla paralel bir şekilde ilerliyor. Haliyle medyayı ve medyadaki dönüşümü anlamak için bir yandan medyadaki sahiplik ilişkilerine ve Hükümet’in medyaya olan etkisine, medyanın artan bir şekilde tek sesli bir yankı odasına dönüştüğü gerçeğine de dikkat etmek gerekiyor. Özellikle nefret söylemi ve ayrımcılık içeren haberlerin bir gazetede yayınlandıktan sonra aynı hızla hem yaygın hem yerel basında yaygınlaşması da önemli bir gerçek olarak ortada duruyor. Nefret söylemi ve ayrımcılık büyük bir hızla yankılanır ve çarpan etkisiyle yaygınlaşırken; LGBTİ+ haklarını gözeten yayın organlarının etki alanları kısıtlı kalıyor. Bunda, LGBTİ+ haklarını gözeten yayın organlarının; LGBTİ+ karşıtı kampanya odaklarına göre çok daha kısıtlı maddi imkanlara, dağıtım ağına ve siyasi desteğe sahip olması da önemli bir etken. Özetle, kamunun tutumu bu raporda açığa çıkardığımız kamplaşma ve LGBTİ+ karşıtı nefret kampanyalarında hiç olmadığı kadar belirleyici bir hale geldi.
Buna karşılık, LGBTİ+ haklarını ve eşitliğini gözeten mecralarda ise LGBTİ+’lar yayın politikasının bir parçası değil. Gündem kendini dayattığında haberleştirme eğilimi kuvvetli. Deyim yerindeyse; LGBTİ+’ları karalama kampanyaları artık bir blok haline gelmiş, LGBTİ+ karşıtı medya tarafından ortaya atıldığında buna karşı cılız sesler çıkartmanın ötesine geçemeyen bir “alternatif medya” gerçeği de önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Gündemi belirlemek, kendi gündemini yaratmak konularında LGBTİ+ haklarını gözeten mecralar yetersiz kalıyor. Çoğu durumda belirlenen gündem doğrultusunda anlık, sıcak haberler ve değerlendirme yazıları ile kısıtlı bir yayıncılık pratiği izleniyor. LGBTİ+ hareketinin gündemleri, çalışmaları çoğu zaman ancak hedef gösterildiklerinde “alternatif medyada” yer alabiliyor.
Gündemle sınırlı olmayan bir yayıncılık için her basın organının LGBTİ+’ları yayın politikasının parçası haline getirmesi gerekiyor. Şu anda nefret kampanyaları yürüten medyanın LGBTİ+ hakları konusunda bir yayın politikası varken; LGBTİ+ haklarını gözetmeye gayret eden medyanın yok. Bu kadar yoğun nefret söyleminin olduğu Bursa’da Bursa Muhalif’in Kadın-LGBTİ+ diye ayrı bir başlığının olması önemli bir örnek.
LGBTİ+ haklarını gözeten yayın organlarının; LGBTİ+ karşıtı kampanya odaklarına göre çok daha kısıtlı maddi imkanlara, dağıtım ağına ve siyasi desteğe sahip olması da önemli bir etken. Özetle, kamunun tutumu bu raporda açığa çıkardığımız kamplaşma ve LGBTİ+ karşıtı nefret kampanyalarında hiç olmadığı kadar belirleyici bir hale geldi.
Bursa Olay Gazetesi’nde 14 Haziran 2020’de yayınlanan çeviri haber, Bursa’daki yerel basında çıkan az sayıdaki olumlu diyebileceğimiz haberlerden biri. ABD’deki bir gelişmeyi, LGBTİ+’ları karalamadan, nefret söylemi ve ayrımcı dil kullanmadan haberleştirmişler. Kelime tercihlerinde yer yer sorunlar olsa da haberin çerçevesi itibariyle olumlu kategorisinde değerlendirdiğimiz, LGBTİ+’ların insan haklarına saygılı bir haber diye işaretlediğimiz bir metin. Ancak haber sadece bununla sınırlı kalıyor. Ve yine senelerdir basında gözlemlediğimiz şudur ki: Çeviri haberlerde çoğu zaman zaten sorun yaşanmıyor. Haberin çevrildiği kaynakta sorun olmadığında Türkçe haber de nispeten iyi oluyor ancak aynı gazetenin Türkiye’deki gelişmelere dair haberlerinde ayrımcılık ve nefret söylemine rastlayabiliyoruz. Haliyle çeviri haberler o gazetenin LGBTİ+ temsilinde iyi bir noktada olduğunu göstermiyor.
Bursa’da az sayıdaki olumlu haber ve köşe yazılarını detaylıca incelediğimizde büyük bir çoğunluğunun Bursa Olay gazetesinde yayınlandığını görüyoruz. Genel olarak bu içerikler ya çeviri haberler ya da LGBTİ+’ların haberin ana konusu ve öznesi olmadığı; haberin bir bölümünde yer aldıkları haberler.
29 Nisan 2020’de İnegöl Yıldırım gazetesinde yayınlanan bu metin, Diyanet’in nefret hutbesinin ardından hem yaygın hem yerel medyadaki karalama kampanyalarının örneklerinden biri. Bu kısa haberde görüşlerine başvurulan kişinin nefret söylemi olduğu gibi veriliyor, haberde bu nefret söylemi ile araya mesafe konulmadığı gibi konuyu LGBTİ+ hakları açısından değerlendirecek bir demeç de yer almıyor. Haber bu haliyle mikrofon uzattığı kişinin görüşlerine aracılık etmenin de ötesine geçerek, bu görüşlerin bir yandan da gazetenin görüşlerini yansıttığını da ortaya koyuyor.
8 Mayıs 2020’de Bursa Sancak gazetesinde yayınlanan “Eşcinsellik sapıklıktır” başlıklı bu köşe yazısı “Nefret söylemi ve ayrımcılık nedir” diye sorulduğunda örnek gösterilebilecek bir yazı. Bir köşe yazısında aynı zamanda nefret söylemi, ayrımcılık, LGBTİ+ kimliklerin kriminalleştirilmesi, hedef gösterme, kalıp yargılar, önyargı ve LGBTİ+’larla ilgili kaynağı olmayan yanlış bilgilerin yaygınlaştırılması var. Yazı; detaylıca incelemeyi hak etmese de, LGBTİ+’ları insandışılaştırmak için yalanları yaygınlaştırıyor.
Bursa A Gazete’de 21 Eylül’de yayınlanan bu haber, trans kadınlar söz konusu olduğunda medyada sürekli karşılaştığımız haberlerden biri. Haber, trans kadınlara fiziksel şiddeti meşrulaştırıyor. Failin saldırısını meşrulaştırmanın yanı sıra, haber failin gözünden yazılmış. Duygu Asena’nın “Kadının adı yok” cümlesi ne kadar da doğru!
BursaMuhalif.com/Haber Merkezi