Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA

Bugünlerde felsefeye neden daha fazla ihtiyacımız var?

Yazının Giriş Tarihi: 30.10.2025 14:39
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.10.2025 14:40

“Non scholae sed vitae discimus”

Kişisel gelişim kitaplarından ve aforizma zevzekliklerinden zerre hazzetmem. Felsefenin de bu biçimde vülgarize edilmesini toplum için zararlı buluyorum. Çünkü felsefe, her ne kadar yer yer hayatın içinden olsa da farklı bir ihtisas sahasıdır. Yazık ki ülkemizde, boş konuşanlara “felsefe yapma” derler. Felsefe, ülkemizde bir bakıma lafügüzaftır. Çünkü bu bakış açısına göre herkes felsefe yapabilir ya da en azından “manalı” sözler söyleyebilir. Filozof dendiğinde akıllarda elinde şarabıyla, pejmürde kıyafetleriyle gezen ve ara sıra “manalı” sözler söyleyen, uçuk kaçık tipler gelir. Felsefenin hayatımızın hemen tam içinde olması; hepimizin o ya da bu biçimde ona dokunabilmesi ve eksik entelektüel altyapı birleşince yıkıcı bir etki yaratıyor. Toplumun bazı kesimleri için de felsefe, evcilleştirilmesi, elle tutulması gereken bir şey gibi algılanıyor. Başta da belirttiğim gibi, felsefenin aforizmalara indirgenmesi bu sebepten bir zevzekliğe dönüşüyor.

Felsefe, indirgenemediği miktarda felsefe özelliğini korur. Ancak bir tarafıyla da, eğer felsefeden pay alamasaydık, insan olmanın dayanılmaz hüznüyle nasıl başa çıkabilirdik? Bilim, teknoloji, sanat olabilir miydi felsefe olmadan? Düşüncede aykırı olmazsak davranışta nasıl aykırı olabiliriz? Bu “aykırılığı” fiziksel görünüm olarak ayrışmak olarak okumamak gerekir. Çünkü “Sen farklısın”, “Sen bireysin”, “Sen özelsin” benzeri mottolar acıdır ki, tek tip insanlar yarattı. Bu ayrışma zahiri bir aykırılık olmakla beraber, artık görünüm olarak da sıradanlaşmıştır. Bugün bildiğimiz bir köy muhtarı görünüş itibariyle toplumdan daha aykırı görünmektedir. İşte bu sebeple, aykırılık zihinde başlamalı ve kolay bir yolculuk olmamalıdır. Elbette zihinsel aykırılığın fiziksel dışavurumları olacaktır. Ama kolay mı öyle aykırı olmak?

Aslında biraz irdelediğimizde net bir şekilde fark ediyoruz ki, temel olarak bugün tam da bu sebepten felsefeye daha çok ihtiyacımız var. İnsan olmakla başa çıkmak için felsefe… İnsan olmaya çalışmak değil, varoluşsal anlamda insan olmakla başa çıkmak için… Çünkü, insan olmak, bir tanıma/tarife uymayı gerektirir. İnsan olmak, formel bir şekilde tanımlanırsa, yine tuzağa düşeriz: Bu durumda biri ya da birilerinin belirlediği insan formuna uygunluğumuza göre değerleniriz. İnsan olmakla başa çıkmak ise farklı bir durumdur. Hayatımızdaki her şey; doğa yasası değilse insan yapımıdır. İnsan yapımı olan, insan olduğu sürece irdelenmeli, üzerinde güncellemeler yapılarak günün koşullarına uyarlanmalıdır. Yani, bir bakıma doğa yasalarına benzer bir devinim içinde olmalıdır.

İlginç olan gerçek şudur ki, günümüzde insanın zihinsel, bedensel kapasitesinin ve teknolojinin gelişiminin hızları farklı ilerlemekte. Aslında derin bunalım ve kaygı da tam olarak buradan kaynaklanmaktadır. Gelişen teknoloji içerisinde bizim değerimiz nedir? Etik olan nedir? Doğru olan nedir? Gerçek olan nedir? Özellikle günümüzde; nicel artışların hemen hepsinde, nitelikle ters orantılı ilerleme olduğunu gözlemleyebiliriz.

Teknolojiyi ele alalım. Bizi değerli kılan Instagram’daki takipçi sayımız mıdır? Bizi güzel yapan, teknolojinin bizi zahiri olarak nasıl gösterdiği midir? Peki o halde, nicelik bu kadar artarken nasıl tatmin olacağız? Açıkça görüyoruz ki, niceliğin artması bizi niteliksel bağlamda asla tatmin etmiyor. Edemez de zaten. Çünkü bilinçsiz zihinler istemelerini kontrol edemezler. İmkanların bu kadar arttığı günümüzde, istemelerimizi nasıl kontrol altına alabiliriz?

Güzel bir arabamızın olduğunu varsayalım. Başkalarının daha güzeline sahip olduğunu öğrendiğimizde istememiz devreye girer. Ancak bu isteğimizi karşılayamıyorsak, değersizlik, huzursuzluk ve hatta derin bir kaygı duyabiliriz. İnsan her zaman elindekiyle yetinmemeli elbette ancak elimizdekinin değerini bilmezsek; kaygıyı, huzursuzluk hissini nasıl yenebiliriz? Ya da tatmin duygusuna nasıl ulaşabiliriz?

Kıymetli İoanna Kuçuradi hocamızın, değer tanımını basitçe ve kendi kelimelerime ifade etmem gerekirse: “Değer, bir şeyin özdeşleri arasındaki yeridir.” Çok akıllıca bir tanım olduğunu düşünsem de, bugünün dünyasında özellikle Covid-19 sonrasında bizim yeni değer tanımlarına ihtiyacımız olduğu ortada.

Değer problemi bir kenara, bugünün uyumsuzluğu yeni nezaket kuralları, yeni etik yaklaşımlar gerektiriyor. Ayrıca yeni yaklaşımlar beraberinde toplumsal olarak felsefeye karşı bakış açımızı geliştirmemizi zorunlu kılıyor. Kavramları tekrar oluşturmamız ve günümüze adapte etmemiz ve uzlaşmamız gerekiyor.

Hepimiz değerden bahsediyoruz ancak farklı şeyler anlıyoruz, yine hepimiz ahlaktan bahsediyoruz ancak tamamen değişik şeylerden bahseder oluyoruz. Yahut özellikle günümüzde, ‘Adalet’ten bahsediyoruz ama kimimiz intikam, kimimiz hesaplaşma, kimimiz hınç kimimiz ise linç istiyoruz. Hülasa, birbirimizi anlamıyoruz, anlaşamıyoruz. Çünkü aynı dili konuşmuyoruz, konuşamıyoruz. Hepimiz dürüstlük arıyoruz ancak hiçbirimiz dürüst olmakta gönüllü değiliz. Hepimiz mutlu olmak istiyoruz ancak hiçbirimizde cesaret ile erdemi birleştiremiyoruz. Bu bizim karaktersizliğimiz değil, entelektüel altyapı eksikliğimizden kaynaklı. Bugün mutsuzsak, umutsuzsak, kaygılıysak sebebi büyük ölçüde zihinsel kapasitemizin yetmemesinden kaynaklı.

Çözümü ise biraz eskilere gitmekte saklı. Felsefe kendini açar. Anlaşılmak zaman gerektirir, olgunluk gerektirir. Bugün, geçmişin büyük filozoflarını anlayacak kadar çok badireler atlattı insanlık. Artık filozofların kendilerini açmaları, bizim de onlara bakmayı öğrenmemiz gerekli. Yoksa, yaklaşık 2300 sene önce yaşamış Aristoteles sözlerinde hala haklı olabilir miydi (?!)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.