Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA

Dayatılmış doğrular-2

Yazının Giriş Tarihi: 11.09.2025 14:37
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.09.2025 14:38

Bakın etrafınıza; kaç kişi gerçekten kendi fikrini dile getiriyor? Kaç üniversite gerçekten özgürce bilimsel üretim yapabiliyor? Kaç gazeteci, kaygı duymadan kalem oynatabiliyor? Dayatılan doğruların en büyük başarısı budur: insanları susturmak değil, konuşma gereği duymayan bireyler üretmektir.

Bir de şu var tabii: bu doğrulara inanmayanlar hemen yaftalanır. Vatan haini, ahlaksız, marjinal, bölücü, sapkın... Bu etiketler, tartışmayı daha başlamadan bitiren susturuculardır. Kimi zaman bu yaftalar sadece sosyal dışlanma yaratmakla kalmaz, fiziksel şiddete kadar varan sonuçlar da doğurur. Çünkü artık mesele fikir değil, “karşı taraf”tır. Ve dayatılmış doğruların en sevdiği şey ise bir "öteki" yaratmaktır.

Tüm bunların karşısında ise en büyük gücümüz eleştirel düşünce. Çünkü düşünmek hâlâ en sessiz direniş biçimidir. Sorgulamak ise zihnin hâlâ en güçlü devrimidir. Yani mesele sadece bilgiye ulaşmak değil; bilgiyle ne yaptığımız, nasıl düşündüğümüz ve korkmadan, çekinmeden gerçeği aramaya devam edip etmediğimizdir.

Dayatılmış doğrulara karşı çıkmak bir lüks değil, bir gerekliliktir. Aksi hâlde, özgürlük sadece kelimelerde kalır; fikirlerse yalnızca tekrarlanan ezberlere dönüşür. Oysa gerçeği aramak, onu başkalarının servis ettiği haliyle kabullenmekten çok daha onurlu bir yoldur.

Dayatılmış doğruları hele de siyaset erbapları ve kimi bezirgânlar çoğu zaman “kırmızı çizgilerimiz” adı altında sunar ve tartışmaya kapatır. Ne hikmetse bu çizgilerin ne zaman, kim tarafından, neye göre belirlendiği hep muğlaktır. Bir bakmışsınız, dün tartışılabilen bir konu bugün yasaklı. “Bu bizim kırmızı çizgimiz!” denildiğinde akan sular durur, sorgu sual biter. Çünkü artık mesele hiçbir zaman hakikat değildir. Burada aranılan tutum çizgiye olan sadakattir.

Toplum olarak öyle bir hale geldik ki, bir düşünceyi değil, o düşüncenin sınırını belirleyenleri tartışır olduk. Eleştirel düşünce değil, çizgiye sadakat makbul. Oysa bu “kırmızı çizgiler”, çoğu zaman aslında sadece bir grubun çıkarını, korkusunu veya iktidarını koruma refleksinden ibaret hale gelmiştir. Üzerine “yerli” ve “millî” ya da “manevî” etiketi yapıştırılarak mutlak doğruymuş gibi pazarlanır. İşin ironik yanı, bu çizgiler hiçbir zaman sabit değildir. Güç değiştikçe, çizgiler de yer değiştirir. Yani hakikat mührün kimin elinde olduğuyla alakalıdır. Belirleyici olan da o’dur. Bu da bize gösteriyor ki, çizilen çizgiden çok, o çizgiyi çizen eli sorgulamak gerekir.

Gerçek düşünce özgürlüğü, o kırmızı çizgilerin ötesini merak etmeyi göze alabilmekle başlar. Çünkü bazen hakikat, tam da o çizgilerin ötesinde saklıdır. Çıkar odaklarınca belirlenen kırmızıçizgiler, yıllarca barışı, eşitliği ve adaleti engelleyen görünmez bariyerler oldu. Oysa bir ülkenin gerçek gücü, herkesin aynı olması değil; farklılıklarıyla bir arada yaşayabilmesidir. Sorgulamayan, eleştirmeyen, konuşmayan bir toplumda barış değil; sadece bastırılmış bir sessizlik hüküm sürer.

Evet, dayatılmış doğrularla çizilmiş kırmızı çizgiler, belki bir süreliğine düzen sağlar gibi görünür. Ama uzun vadede o çizgiler toplumun vicdanını keser, hafızasını kanatır. Bugün ihtiyacımız olan şey; kalıpları değil, hakikati savunmak. Ve bu hakikat, ancak herkesin eşit, onurlu ve özgür yaşadığı bir düzende mümkündür. Gerçek barış arayışı, kırmızıçizgileri değil; ortak yaşama iradesini kutsal saymakla başlar.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.