Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA

Dayatılmış doğrular-1

Yazının Giriş Tarihi: 07.09.2025 14:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.09.2025 14:49

Bazı "doğrular" vardır; öyle çok tekrar edilir, öyle çok dillere pelesenk edilir ki, insan bir süre sonra gerçekten doğru olduklarına inanır. Hatta sorgulamaya kalktığınızda tuhaf gözlerle karşılaşırsınız; çünkü siz "o doğruya" değil, neredeyse kutsal bir öğretiye karşı çıkmışsınızdır. İşte bu, modern çağın en sinsi tuzaklarından biridir. Bunlar hemen her toplumun her devletin içine sızmış DAYATILMIŞ DOĞRULAR’DIR.

Dayatılmış bu doğruları düşünmeye, akıl yürütmeye, hele hele sorgulamaya kapalı fikirler, diye de adlandırabiliriz... Toplumun çoğunluğu tarafından benimsenmiş ya da daha kötüsü, devletin veya iktidarların açık ya da örtük biçimde desteklediği kalıplaşmış fikirlerdir. Öyle ki, sadece birey değil, medya, üniversiteler, hatta bilim camiası bile bu “tek tip” doğruyu yaymak için seferber ediliyor. Gerçek bilgi yerini manipüle edilmiş içeriklere, özgür düşünce ise yerini alkışlanması gereken ezberlere bırakıyor.

Türkiye gibi öz güven sorunu olduğu izlenimi veren ülkeler uzun yıllar boyunca "tek tip vatandaş" anlayışıyla hareket etti. Bizler de böyle büyütüldük. Farklı bir kimlik, farklı bir inanç ya da yaşam tarzı dile getirildiğinde ya ötekileştirildik ya da vatan hainliğine kadar uzanan ithamlarla karşılaştık. Oysaki çoğulculuk, demokrasinin en temel değerlerinden biri değil miydi? Fakat öyle dayatılmış doğrularımız vardır ki hemen tüm evrensel değerlerin üzerinde atfedilmektedir.

Dünya ölçeğinde de bu durum farklı değildi. ABD’de bir dönem “komünist” olmak, sadece fikir belirtmek değil, neredeyse bir terörist gibi görülmek anlamına geliyordu. Özellikle McCarthy döneminde insanların kariyerleri, hayatları altüst oldu; sırf farklı düşündükleri için. Kısaca McCarthycilik ya da İkinci Kızıl Panik olarak geçen dönem 1940'lı yılların sonunda başlayıp 1950'li yılların sonuna değin ABD'de

sürmüş antikomünist kuşkuculuğunu temsil etmektedir. “İkinci Kızıl Tehlike” olarak da anılan terim, adını ABD senatörü Joseph McCarthy'den almaktadır.

Bu dönemde, çeşitli durumlardan ötürü türlü insanlar komünist ya da komünist duygudaşı olmakla suçlanmış, özel ve devlet kurumlarınca saldırgan soruşturmalarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu süreçte birçok insan işten kovulmalara, işyerlerinin yok edilmesine ve tutuklanmalara maruz kalmıştır. Bugün bile gelişmemiş veya sözde demokratik ülkelerde medya tamamen iktidarın kontrolündedir. Farklı bir görüşe sahip olmak demek, susturulmak hatta cezalandırılmak demektir.

İşte bu yüzden artık şu soruları sormak zorundayız: Gerçekten inandığımız için mi bu doğrulara bağlıyız, yoksa sorgulamamayı öğrettikleri için mi? Medyada her gün karşımıza çıkan başlıklar, üniversitelerde çizilen bilimsel çerçeveler, basının tavrı, eğitim sisteminin yönelimi... Bunların hepsi, kimi zaman bireyleri baskılayıp kalıba sokma aracına dönüşebiliyor. Yaşadığımız coğrafyada bunların ne kadarına maruz kaldığımızı bir düşünelim.

Bu dayatılmış doğruların en tehlikeli yanı, bireyi sadece susturmamak; aynı zamanda ona, kendi sesini duymaz hale getirmektir. İnsan bir noktadan sonra, “Ben böyle düşünüyorum” diyememeye başlar. Çünkü zihni, toplumun onay filtresinden geçmeyen her fikrin riskli olduğunu fısıldar. Oto sansür öyle yerleşir ki, artık sansür uygulamasına bile gerek kalmaz. Zihin zaten diz çökmüştür.

Hâlbuki bir toplumun asıl gücü, aynı düşünmekte değil; farklı düşünebilmeyi hoşgörüyle karşılayabilmesindedir. O yüzden hatırlamakta fayda vardır; “dayatılmış doğrular” sorgulanmadan içselleştirildiğinde, düşünce değil, sadece itaattir. Ve biz bu itaatten sıyrıldığımız gün, gerçek anlamda düşünmeye, sorgulamaya ve özgürleşmeye başlayacağız.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.