Anlaşılmak için beni seçtiler | Günnur Ekşi Ataokay
Yazının Giriş Tarihi: 16.07.2023 10:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.07.2023 10:47
"Gitme o güzel geceye tatlılıkla İhtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında Bilge adamlar bilmelerine rağmen Karanlık uygundur sonlarında Çünkü sözleri şimşek çaktırmamış olduğu için onlar gitmezler O güzel geceye tatlılıkla… Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında!"
O meşhur şiirle başlayalım.
Film bilimkurgu türünün gelmiş geçmiş en iyi örneklerinden biri olarak sinema tarihine ismini çoktan kazıdı. İyi bir konu, başarılı oyuncular, etkileyici görselleri miydi filmi bu kadar başarılı kılan. Şüphesiz bunlar çok etkiliydi ancak ben hep daha derinlerde kazı yapan biri olarak filmin duygusal ve fikirsel omurgasında yaşıyorum yıllardır…
Konu sadece bilimin ve insan türünün geleceği, gelecekte yaşayacakları değildi şüphesiz. İzlerken sayısız konuda sizi düşünmeye iten hatta benim gibi ara ara bu filmi izlemeye ihtiyaç duyan biriyseniz her seferinde farklı bir konuyu sorgularken buluyorsunuz kendinizi. Dikkatimiz her izlediğimizde yeni bir soru yakalıyor.
Örneğin Dr. Mann ve Cooper arasında geçen diyalogları sadece filmin kendini gerçekleştirmesi olarak görmek bir çeşit algısal körlük olurdu.
‘Bir makine anlık karar veremez çünkü ölüm korkusunu programlayamazsın. Ve bizim en büyük ilham kaynağımız hayatta kalma güdüsüdür.’
İnsanın varoluşsal davranışı bu kadar yalın bir cümleyle anlatılmış ve o ölüm korkusu sadece bedenin ölümü kadar basit bir konu değil. Bunu hayatın içindeki bütün konularla genelleyebiliriz.
Hayatta kalma güdüsü nefesle sınırlı değildir. O nefesi hangi koşullarda almaya devam edeceğinle de ilgilidir, üstelik çok yakından… ‘Sevdiklerin var ama bir ailen olmasa bile başka insanlarla olma güdüsü gerçekten oldukça güçlü bir duygu. O duygu, bizi insan yapan şeyin temelini oluşturuyor. Hafife almamak gerek’ demişti Dr. Mann…
İnsanın sosyal bir varlık olduğuna dair çoktan söylenmiş sözleri tekrarlamayacağım elbette.
Ama bu sosyalleşme için insanoğlunun neleri yapabildiği üzerine konuşabiliriz.
Yaşadığımız çağ, çıkarı etrafında sosyalleşenler ve gerçek duyguların etrafında toplananlar arasında çizilmiş net sınırların çağı çünkü.
Filmde üzerinde ısrarla durulan duygu, başkalarına karşı hissettiğimiz sevgi.
Sevginin boyut tanımazlığı ve bir baba-kız sevgisi üzerine omurgası oturtulmuş hikayenin anlatmak istediği şeyleri her birimiz kendi tecrübelerimizle milyonlarca anlama büründürebiliriz. Ama gerçek olan şey aşikar; bizi insan yapan, insan kılan, hayatta tutan şey duygularımız…
Yapay zeka, insansı robotlar vs.
Bizim yapabildiğimiz neredeyse her şeyi yapabilirler ama hissedemezler. Onlara yüklenenlerle pek çoğumuzdan daha yaratıcı fikirler, ürünler ortaya koyabilirler ancak insanın ‘öngörülemezliği’ o yaratıcılığın bir adım önünde olacak daima. Hepimiz onunla yarışamayacağız ama bazılarımız başaracak. Ve bu hep en fazla deneyime sahip olan, en fazla köşeye sıkışmışlarımız arasından çıkacak. Yaratım bir sancının ürünüdür!
Filmin duygusal alt yapısına geri dönersek; Zaman ve mekandan bağımsız tek şey hislerimiz. Onlar kendi ruhunuzun kara deliklerinde, hiç varolmamışçasına kaybolabilir. Ya da siz var olduğunuz sürece yaşayabilir, biter ama gerçektir, vardır ya da var olmuştur. Çok yazdım, bir daha izlediğimde bir bu kadar daha yazabilirim üzerine.
Sonuç olarak, İnterstellar sadece başarılı bir film değil, insan doğası üzerine derin bir düşüncenin çok başarılı bir ürünü. Benim için bir başyapıt…
Film üzerine bu kadar yazdıktan sonra bir dâhiyi anmadan geçmek olmaz elbette. Hans Zimmer…
Filmi bu kadar önemli kılan bir başka unsur da Zimmer’in müzik dehası. Konuyu, duyguyu bu kadar etkileyici bir şekilde verebilmesinde kuşkusuz filmin ana tema müziğinin müthiş bir katkısı var.
O kadar ki NASA ilk kez kara delik fotoğrafını çekmeyi başarıp yayınladığında, o fotoğrafa ben yine beynimde yankılanan bu tema müziğiyle baktım.
İnterstellar filmi pek çok yönüyle çok önemli bir film.
Bu yüzden benim için Dersu Uzala kadar büyük bir düşünsel etkiye sahip.
Dersu da başka bir yazının konusu olsun…
‘Şimdi tedbir zamanı değil!’
Günnur Ekşi Ataokay
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Günnur Ekşi Ataokay
Anlaşılmak için beni seçtiler | Günnur Ekşi Ataokay
"Gitme o güzel geceye tatlılıkla
İhtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında
Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında
Bilge adamlar bilmelerine rağmen
Karanlık uygundur sonlarında
Çünkü sözleri şimşek çaktırmamış olduğu için onlar gitmezler
O güzel geceye tatlılıkla…
Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında!"
O meşhur şiirle başlayalım.
Film bilimkurgu türünün gelmiş geçmiş en iyi örneklerinden biri olarak sinema tarihine ismini çoktan kazıdı. İyi bir konu, başarılı oyuncular, etkileyici görselleri miydi filmi bu kadar başarılı kılan. Şüphesiz bunlar çok etkiliydi ancak ben hep daha derinlerde kazı yapan biri olarak filmin duygusal ve fikirsel omurgasında yaşıyorum yıllardır…
Konu sadece bilimin ve insan türünün geleceği, gelecekte yaşayacakları değildi şüphesiz. İzlerken sayısız konuda sizi düşünmeye iten hatta benim gibi ara ara bu filmi izlemeye ihtiyaç duyan biriyseniz her seferinde farklı bir konuyu sorgularken buluyorsunuz kendinizi. Dikkatimiz her izlediğimizde yeni bir soru yakalıyor.
Örneğin Dr. Mann ve Cooper arasında geçen diyalogları sadece filmin kendini gerçekleştirmesi olarak görmek bir çeşit algısal körlük olurdu.
‘Bir makine anlık karar veremez çünkü ölüm korkusunu programlayamazsın. Ve bizim en büyük ilham kaynağımız hayatta kalma güdüsüdür.’
İnsanın varoluşsal davranışı bu kadar yalın bir cümleyle anlatılmış ve o ölüm korkusu sadece bedenin ölümü kadar basit bir konu değil. Bunu hayatın içindeki bütün konularla genelleyebiliriz.
Hayatta kalma güdüsü nefesle sınırlı değildir. O nefesi hangi koşullarda almaya devam edeceğinle de ilgilidir, üstelik çok yakından…
‘Sevdiklerin var ama bir ailen olmasa bile başka insanlarla olma güdüsü gerçekten oldukça güçlü bir duygu. O duygu, bizi insan yapan şeyin temelini oluşturuyor. Hafife almamak gerek’ demişti Dr. Mann…
İnsanın sosyal bir varlık olduğuna dair çoktan söylenmiş sözleri tekrarlamayacağım elbette.
Ama bu sosyalleşme için insanoğlunun neleri yapabildiği üzerine konuşabiliriz.
Yaşadığımız çağ, çıkarı etrafında sosyalleşenler ve gerçek duyguların etrafında toplananlar arasında çizilmiş net sınırların çağı çünkü.
Filmde üzerinde ısrarla durulan duygu, başkalarına karşı hissettiğimiz sevgi.
Sevginin boyut tanımazlığı ve bir baba-kız sevgisi üzerine omurgası oturtulmuş hikayenin anlatmak istediği şeyleri her birimiz kendi tecrübelerimizle milyonlarca anlama büründürebiliriz. Ama gerçek olan şey aşikar; bizi insan yapan, insan kılan, hayatta tutan şey duygularımız…
Yapay zeka, insansı robotlar vs.
Bizim yapabildiğimiz neredeyse her şeyi yapabilirler ama hissedemezler. Onlara yüklenenlerle pek çoğumuzdan daha yaratıcı fikirler, ürünler ortaya koyabilirler ancak insanın ‘öngörülemezliği’ o yaratıcılığın bir adım önünde olacak daima. Hepimiz onunla yarışamayacağız ama bazılarımız başaracak. Ve bu hep en fazla deneyime sahip olan, en fazla köşeye sıkışmışlarımız arasından çıkacak.
Yaratım bir sancının ürünüdür!
Filmin duygusal alt yapısına geri dönersek; Zaman ve mekandan bağımsız tek şey hislerimiz. Onlar kendi ruhunuzun kara deliklerinde, hiç varolmamışçasına kaybolabilir. Ya da siz var olduğunuz sürece yaşayabilir, biter ama gerçektir, vardır ya da var olmuştur.
Çok yazdım, bir daha izlediğimde bir bu kadar daha yazabilirim üzerine.
Sonuç olarak, İnterstellar sadece başarılı bir film değil, insan doğası üzerine derin bir düşüncenin çok başarılı bir ürünü. Benim için bir başyapıt…
Film üzerine bu kadar yazdıktan sonra bir dâhiyi anmadan geçmek olmaz elbette. Hans Zimmer…
Filmi bu kadar önemli kılan bir başka unsur da Zimmer’in müzik dehası. Konuyu, duyguyu bu kadar etkileyici bir şekilde verebilmesinde kuşkusuz filmin ana tema müziğinin müthiş bir katkısı var.
O kadar ki NASA ilk kez kara delik fotoğrafını çekmeyi başarıp yayınladığında, o fotoğrafa ben yine beynimde yankılanan bu tema müziğiyle baktım.
İnterstellar filmi pek çok yönüyle çok önemli bir film.
Bu yüzden benim için Dersu Uzala kadar büyük bir düşünsel etkiye sahip.
Dersu da başka bir yazının konusu olsun…
‘Şimdi tedbir zamanı değil!’
Günnur Ekşi Ataokay