Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA

Kapitalist düzen pandemiden çıkmak istemiyor - Barış Dinga

Yazının Giriş Tarihi: 29.09.2021 11:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.09.2021 11:25
Kapitalist düzen pandemiden çıkmak istemiyor - Barış Dinga

Dünyamızda yaşaya giden tüm halklar aşağı yukarı 1,5 yıldır içlerine giren Coronavirüsle beraber hayatlarını sürdürmeye aslında hiç alışamadı. Sürekli kapanmalar, kısıtlanan sosyal hareketlilik ve yaşamdan keyif almamızı, mutlu olmamızı sağlayan pek çok şeyin elimizden alınması; Çünkü biliyoruz ki her ne kadar yaşamı bazen bir birimiz için cehenneme çevirsek de, eninde sonunda bizi mutlu edecek en önemli neden başka insanların varlığı. Doğumumuzdan ölümümüze adeta bir rüya gibi geçen yaşantımızda ancak başka insanların varlığıyla kendi varlığımızı anlamlandırıyor, yaşamamız için gereken  tüm vazgeçilmez  ihtiyaçlarımızı yine başka insanların ürettikleriyle ve hizmetleriyle sağlıyor ve  elbette türümüzün devamını da ancak kendimizden başka bir insan ile birlikte yapabiliyorduk. İşte şimdi tüm bunları tehdit eden bu virüse alışamadık.

Tek tek insanlar olarak alışamamış ve mutsuzduk. Peki, tüm bunları bize adaletsizce olsa da belli bir düzen içinde sunması için kurduğumuz siyasi, iktisadi ve sosyal sistemlerimiz bu virüsü sevmiş miydi?

İlk başlarda çok hoşuna gittiğini söyleyemeyiz. Çünkü ilk korkuyla beraber virüsün yayılmasına engel olmak için devletlerin kapanma tedbirlerini uygulamaya başlamasıyla özellikle ulaşım, turizm, eğlence gibi sektörler  ağır darbe almış, ülke ekonomileri ciddi daralmalar yaşanmaya başlamıştı. İlk günlerde fabrikaların bile istemeden de olsa kapanmak zorunda kaldığını gördük. Fakat ilerleyen günlerde kapitalist sistemin bu şoktan sonra çabuk toparlanarak ve çarkların dönmesi adına tüm riskleri alarak yeniden üretim alanlarını açmaya başladığına tanık olduk. Elbette onun da bazı tavizler vermesi, insanların rızasını almak içinde bazı önlemleri alıyor gibi gözükmesi gerekiyordu. Bu yüzden de tedbir diye teknolojimizin ulaştığı seviyeyi kullanarak uzaktan çalışma, online toplantı gibi yeni iş yaşamı süreçleri devreye soktu. Bu sayede özellikle beyaz yakalı diye nitelediğimiz, kol gücünden ziyade zihinsel emeğiyle çalışan sınıfları iş yerlerinde değil de, onları kendi evlerinde çalıştırmaya zorlarken, sermaye kesimi personellerini işyerinde çalıştırmanın tüm maddi yüklerinden kurtulduğu gibi, yemek, internet gibi maliyetleri de evlerinde çalışmak durumunda kalan emekçilerine yüklüyordu. Ayrıca emek rejimindeki, çalışma hayatındaki bu düzenlemelerin de, sermayeye çalışanlarına karşı yeni bir baskı, disiplin ve gözetleme imkanları verdiği gibi, onların arasındaki ilişkiyi en aza indirerek örgütlenme fırsatlarını azalttığını da eklemek gerek. Kısaca tedbir diye yutturulan bu uygulamalarla kapitalist sistemin yaşamsal zemini emek sömürüsünün olanakları ve çeşitleri zenginleşiyordu.

Virüsün yayılımının geldiği nokta, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da pandemi olarak kabul edilmesinden sonra mal ve hizmetlerin arz ve talebininin temel ihtiyaçlar haricinde sıfırlanması, dediğimiz gibi kapitalist düzenimizi bir an için üzmüş görünse de, dünyamızdaki ekonomik hacmin büyük oranda döndüğü kuzey yarım kürede yazın gelmesi ile pandemi önemli ölçüde yavaşlamış, pandemideki  bu yavaşlama da mal ve hizmetlerdeki akışı aniden çok hızlandırmış, bu zincirleme etkinin sonucunda da ülkeler tarihlerinde görmedikleri bir ekonomik büyüme hızına erişmişlerdi. Frenlere aniden, sertçe bastıktan sonra, tüm gücünüzle gaz pedalına bastığınız bir aracın yaratacağı etkiye benzetebilecek bu ani hızlanma, tedarik zincirleri arasındaki tüm dengeleri derinden sarsmış, bunun sonucun da başta ham maddeler olmak üzere tüm emtia bedellerinde devasa sıçramalara yol açmış, lojistik ve nakliye gibi sektörler karlarına kar katmaya başlamışlardı. Bilişim, e-ticaret, telekomünikasyon, sağlık, temizlik kimyasalları gibi pek çok sektörün de tarihi sıçramasını bu tabloya yerleştirebiliriz. Bu tabloda yüzleri gülen yeryüzünün egemenleri olan sermaye sahipleri idi, tablonun en büyük kısmında tüm hayati tehlikelere katlanarak çalışmak zorunda kalan emekçiler, okullarından koparılan çocuklar ve virüsten korunma şansı olamayan, sağlık hizmetlerine, yeterli gıdaya, aşıya doğru dürüst ve zamanında ulaşamayan milyonlar vardı.

Aşı demişken bu konu üstüne de kapitalist sistemin bakış açısına dair bir kaç şey söylemek gerekiyor. Virüse karşı etkili bir aşı bulunma ihtimali pandeminin başından itibaren tartışılıyordu.Ve bu da aslında çok sürmeden gerçekleşti. Devletler tarafından özel ilaç firmalarına kamusal kaynakların bol miktarda aktarılmasıyla, verilen büyük destekler sayesinde  gelişmiş ülkelerden ard arda aşının bulunduğu açıklamaları gelmeye başladı.

Pandemiyi  daha fazla insan hayatını kaybetmeden bitirmenin yegane yolu ise virüsün aşıların da üstünden atlayabileceği yeni mutasyonlara uğramasına fırsat vermeden aşıları bütün dünya halklarına eş zamanlı olarak yapmaktan geçiyordu. Fakat üretilen aşı miktarı çok yetersizdi ve zengin ülkeler de kendileri için ihtiyaçlarından fazlasını stokluyorlardı. Bu esnada çok doğal olarak şöyle bir tartışma başladı: “Aşıyı bulan ilaç tekelleri, üretim patent haklarından feragat ederek aşı formüllerini az gelişmiş ülkelerle paylaşsın, onların da bunları üretmesini sağlasın ve  dünya çapında bir aşılama kampanyası ile  pandemiyi bitirmenin yolunu açılsın.” Fakat dediğimiz gibi kapitalist sistem pandemiden çıkmak istemiyordu. Hemen fikri mülkiyet hakkı, haksız rekabet gibi kavramlar öne çıkarıldı. Aşıyı bulan kahraman bilim insanları ise bir anda ihtiraslı, müteşebbis iş insanlarına dönüştü. Onların ve şirketlerinin payına ölçüsüz, aşırı karlar düşerken, aşıya ulaşma şansı çok az olan milyonların payına ise ölüm düşecekti.

Sermaye adına toplumları yönetmek için görev almış siyasi iktidarlara, pandeminin onlara altın tepsiyle sunduğu fırsatların altını çizmeden geçmeyelim. Salgının kontrol altına alınması, bulaşma hızının düşmesi için  insanların en az sayıda ve sıklıkta bir araya gelmesi koşulunu, kendi iktidarlarının devamı için gereken çok verimli bir zemin haline getirdiklerini gözlemledik. Muktedirliklerinin kesintisiz ve engelsiz devamlılığını sağlama adına, kendilerine karşı olan bütün eleştirileri susturmak ve muhalif kesimleri baskı altına alma, sindirme adına yeni bir yönetim tekniği ve mekanizmasına kavuştuklarının mutlulukla farkına vardılar. Ayrıca etkili ve koruyucu aşıların bulunmasının üstünden bir yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen kendi iktidarlarının, egemen sınıfların çıkarlarını tehdit eden durumlar ortaya çıktığında, en ceberrut ve baskıcı önlemleri alan devletlerin, aşı söz konusu olduğunda bir anda insan hakları, demokratik özgürlükler gibi konuları anımsadığını, bazı yönlendirmeler, aşı yaptırmayanlara yönelik bir takım kısıtlamalar getirseler de her gün binlerce insanın ölümüne yol açan dehşet verici pandeminin bize yaşattıklarını düşününce, halkların aşının gerekliliği konusunda aydınlatılması, bilinçlendirilmesinde etkisiz ve zayıf, aşı olmayanlara yönelik uyguladıkları yaptırımların da aslında çok hafif kaldığı tespitimizi de aktarmamız gerektiğini düşünüyoruz.

Pandeminin sermaye kesimine sunduğu ekstra fırsatlara, dijital teknoloji, e-ticaret başta olmak üzere aniden büyüme kaydeden sektörlerdeki şirketlere, tedarik zincirlerindeki ani alt üst oluşun etkisi ile aşırı karlar elde etmiş hammadde musluklarının başında olanlara, çalışanlarını daha fazla sömürme, onları daha yoğun bir şekilde denetim-gözetim altında tutma adına yepyeni yöntemlere kavuşan tröstlere, tüm demokratik hak ve talepleri bastırmak, kendilerine muhalif tüm kesimleri kontrol altına almak için pandemi yasaklarını kullanan iktidarlara, virüsün ezici çoğunlukla yaşlı nüfusun canını alarak, devletleri bütçelerinde onlar için ayrılan emeklilik, sağlık ödemelerinden kurtaran ve sosyal güvenlik sistemleri üstündeki yükün azaldığını keyifle seyreden finans kapitali gördükçe kapitalist sistemin pandemiden bir süre daha çıkmak istemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Çünkü kapitalizm krizlere yaslanarak ya da krizler yaratarak yaşayabilen bir ekonomik-toplumsal sistemdir. Doğasındaki derin çelişkileri böyle gizler, tabiatı gereği yaşaması kaçınılmaz tıkanmaları böyle aşar ve en önemlisi de yüzyıllardır insanoğluna adaletsizlik, felaket ve trajediden başka bir şey sunmadığı halde kendini yeniden böyle üretir, kabul ettirir ve meşrulaştırır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.