Sınav sisteminin değiştirileceğinden Milli Eğitim Bakanı’nın dahi haberi yoktu. O da TEOG’un kaldırıldığını bizlerle birlikte öğrendi. Sonrası ise tam bir kaos…
Her şey Cumhurbaşkanı’nın 16 Eylül 2017’de bir TV programında yaptığı “Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum” açıklaması ile başlamıştı. Oysa ki Cumhurbaşkanı’nın bu çıkışından daha 1 ay öncesinde Milli Eğitim Bakanı İsmet YILMAZ, TEOG’un şu ana kadar uygulanan sınavlar arasında en iyisi olduğunu ballandıra ballandıra anlatmıştı. Peki sorun sınav sisteminde miydi? Aslında sınava odaklı sistemden, adını ne koyarsanız koyun, sağlıklı bir değerlendirme yapıp sonuç almanız olanaksızdır. Ancak temel sorun elbette sınav sisteminden daha çok onu üreten kafalardadır.
Ülkemiz son dönemde eğitim müfredatı ve sınav sistemi çöplüğüne dönüştürüldü. Göreve gelen tüm bakanların neredeyse ilk işi eğitim içeriğini ve sınav sistemini değiştirmek, önceki sistemi kötüleyerek yerine nasıl da iyi bir sistem getirdiklerini anlatmak oldu. Uygulamaya alınan yeni sistemler henüz öğrenciler, veliler ve öğretmenler tarafından tam olarak anlaşılamadan yine değişikliğe uğradı. Bu değişiklik furyası da beraberinde önemli bir uyum sorununu getirdi. Türkiye’de kader haline gelen sistem değişiklikleri, deneme-yanılma yoluyla uygulandıkça, eğitimde her dönemin mağdur öğrencileri yaratıldı. Her deneme yeni bir hüsran oldu, her değişiklik yeni mağdurlar yarattı. Ancak bu değişikliklerin hiçbirisinde TEOG’un kaldırılmasında ortaya çıkan kaosun boyutlarına ulaşılamadı. Öyle ki; sınavın değiştirileceğinden Milli Eğitim Bakanı’nın dahi haberi yoktu. O da TEOG’un kaldırıldığını bizlerle birlikte öğrendi. Sonrası ise tam bir kaos…
Üniversiteler, eğitim bilimciler, ölçme değerlendirmeciler, öğretmenler, kısacası yeni sistemi planlaması gerekenler sadece izledi. MEB’deki dar bir kadro Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından sonra yeni bir liseye geçiş sistemi uydurmaya çalıştılar. Minareye hazırlanan yeni kılıf; sınav kalkacak denildiği halde sınavlı, not ortalamasına göre yerleştirme yapılacak denildiği halde adrese dayalı olacak şekilde ortaya çıktı. Yani çocuklarımızın geleceğini, barajı beş kat arttırılmış bir sınav belirleyecek. Üstelik bu sınav öğrencilerin yalnızca %10’u için “nitelikli” olarak ifade edilen okullara yerleşme olanağı sağlayacak, o sınavda istediği başarıyı elde edemeyenler ise ikametgahlarına bağlı yerleşmeye tabi tutulacak. İkametgaha göre yerleşmeye tabi tutulacak öğrenciler ise toplam öğrenci sayısının %90’ı. Akıl alır gibi değil. Gençlerimizin geleceğini planlamalarında onca bilimsel veri üzerinden değerlendirme yapma olanağı varken bulunan çözüm “ikametgah”. Dünyanın hiçbir ülkesinde ikametgahın temel yerleştirme ölçütü olduğu bir sistem göremezsiniz. Bu yeni “Hayaldi Gerçek Oldu” durumu, eğitime ulaşmadaki fırsat eşitliğini de tamamen ortadan kaldıracak sonuçları doğuracaktır. Kentlerin sosyo-ekonomik düzeyi yüksek bölgelerindeki -görece- iyi okullara o çevrede yaşayan öğrenciler yerleşecekken, düşük gelirli bölgelerde bulunan altyapısı zayıf okullara ise yine o bölgedeki öğrenciler yerleştirilecek. Dolayısıyla yoksulun kaderine kötü okul, varsılın kaderine ise iyi okul düşecek. Bu döngü, toplumdaki ekonomik tabakalar arasındaki makası daha fazla açacak, düşük gelirli emekçi ailelerin çocuklarının eğitim haklarını ellerinden alacaktır. Yoksul ailelerin tek açmazı bu da olmayacak. Sınavla öğrenci alacak “nitelikli” okullara yerleşmek için yarış daha çetin hale gelecek. Bu da %10’luk dilime girmek için rekabet eden öğrenciler için daha fazla dershane, daha fazla kurs, daha fazla özel ders ihtiyacı doğuracak. Tabi bunların hepsine yetişmek için ise daha fazla para harcamak gerekecek. Nitelikli eğitim hakkı yoksullar için artık bir hayalden ibaret olacak.
Sistemin hayal kırıklıklarından birisi de sınavla öğrenci alan okulların belirlenmesi sonrasında yaşandı. Birçok yerleşim yerinde sınavla öğrenci alan okul belirlenmedi. Listelerde ise aslan payı yine İmam Hatip Liselerine verildi. Bursa’da sınavla öğrenci alacak okulların toplam kontenjanı 4500 olarak belirlendi. Bu sayının yalnızca 2190’ı, öğrencilerin öncelikli tercihleri olan Fen ve Anadolu Liseleri. Yani Bursa için “nitelikli okul” kontenjanı gerçekte %10 değil yalnızca %5,4. Bursa’da şu an liselerdeki öğrencilerin %13’ü İmam Hatip Liselerinde okuyorken, yeni sistemde sınavla öğrenci alacak İHL kontenjanı %23’e yükseltilmiş durumda. Bu orana bir de yaygın olarak açılan ve adrese dayalı kayıtlar için zorunlu adres haline gelen İHL’leri ekleyince hedeflenen İHL öğrenci sayısının ne kadar yüksek olduğunu görmemek imkansız bir durum.
Varsıla iyi eğitim, yoksula imam hatip okulu
Bu sistem; sınav, adrese dayalı yerleşme ve imam hatip okulları arasında sıkıştırdığı velilere başka bir alternatifi daha dayatıyor. İstediği okul türüne yerleşemeyen öğrenciler için en büyük yığılma özel okullarda olacak. İktidara geldiğinde %2’lerde olan özel okul oranını %13’lere yükselten AKP hükümetlerinin ilk hedefi, eğitimde özelleştirmeyi %20’lerin üzerine çıkarmak. Yeni sistem özel okullara kaçışı hızlandıracağından hedefi beklediklerinden daha kısa bir sürede tutturmaları ise kaçınılmaz olacak. Çünkü devletin Fen ve Anadolu Liseleri’ne yerleşmek için büyük yarışmadan geçmek, seçkin öğrenciler arasına girmek ya da iyi bir semtte ikamet etmek gibi zorlukları aşmak gerekirken, parayı veren için istediği Fen ya da Anadolu Lisesi’ne girmek gibi bir seçenek yaratıldı. Yeni sistemin temel sloganlarından birisi de şudur: “Varsıla iyi eğitim, yoksula imam hatip okulu.”
Yarattığı her kaosu siyasal kadrolaşma için fırsata dönüştürmeyi başaran siyasal iktidar, liselere geçiş sistemini de yeni bir kadrolaşma aracı haline getirdi. Sınavla öğrenci alacak “nitelikli okullar” geçtiğimiz hafta proje okulu olarak ilan edildi. Proje okullarının en önemli özelliği, öğretmen ve yönetici kadrolarının herhangi bir kritere bağlı olmadan doğrudan bakanlık tarafından atanıyor olmasıdır. Bu da demek oluyor ki, MEB, sınavla öğrenci alacak liselerde görev yapan öğretmenleri başka okullara atayıp yerlerine hamili kart yakini, yandaş kadrolardan atama yapacak. Manzara şu ki; yapılan sınavla en başarılı ve en zeki öğrencilerimiz belirlenerek “nitelikli okullara” yerleştirilecek, proje okulları marifetiyle bu okullara ataması yapılan en radikal öğretmen kadrosunun eğitiminden geçirilerek ülkenin siyasallaştırılmış yeni kadroları yaratılacak. Bu proje hepimize bir yerlerden tanıdık geliyordur. Tıpkı FETÖ’nün en zeki öğrencileri bünyesine alarak kendi öğretmen kadrosuyla eğitim verdiği, bir militan yetiştirme kampına dönüştürdüğü okullarında olduğu gibi yaşanacak her şey. Bu projeler hayata geçtikçe eminim ki birileri yine “biz hapisteyiz ama fikirlerimiz iktidarda” diyordur.
Özetle, yeni bir sistemle değil, sistemsizlikle karşı karşıyayız. Bu kaosun en büyük kaybedeni ise hiç şüphesiz emekçi ailelerin çocukları olacaktır. Alışık olduğumuz üzere her sınav döneminde TV ekranlarına uzmanlar çıkacak, çocukları için neler yapmaları, nasıl tercihlerde bulunmaları gerektiğine dair önerilerde bulunacaklardır. Oysaki böylesine büyük bir kaosun pratik çıkışı, güncel çözümü yoktur. Gerçek çözüm hep birlikte parasız, bilimsel, nitelikli ve çağdaş bir eğitim sisteminin mücadelesini vermektir. Çocuklarımız için bundan başka bir çare de yoktur.
Bursa Muhalif Gazetesinde yayınlanmıştır