Her değişim, yanındakini de değiştirir; kimi zaman farkında olarak ki çoğu zaman bilinçdışında yapar bunu. Bireysel ya da toplumsal değişen her ne varsa yanındakinden de sorumlu olur. Kendinizde, evinizde, sokak ya da kentinizde değişen her şey hem iktidarlarla hem de ona direnç gösteren her neyse değişir, değiştirir.
Evinizin penceresine koyduğunuz bir sardunya… Önce sizin dışarıya bakarkenki dünyanızı değiştirdi, sonra sokaktan geçenin. Belki yan komşunuzun “Ben de pazara çıkınca alayım” demesine sebep oldunuz ya da “Bir dal bana kır da ekeyim şu saksıya” diye seslenmesine. Kapı önüne atmışsınız bir sandalye, hem siz hem de sardunya sokağı seyretmekte, gelen geçen de selam vermekte. Yani Edip’in de dediği gibi “Karanfil elden ele…”
Biz bir sardunyadan başladık, malum bahar şimdi. Ya peki kentler değişirse?
Bursa’nın CHP’li belediyeye geçmesinin üzerinden bir yıl bir ay geçti. Bursa’da her ay basına toplantılar düzenlendi, şeffaflık ilkesi şiar edinildi, kimi yapılanları soyut buldu “sanat sepet” dedi, kimi “fiziki işler olmadan belediyecilik olmaz!” diyerek yapı, bina bekledi. Ama hem yapılar hem kültür birleşse kent de nefes alsa… Amfi tiyatroda sergilenen bir tiyatro oyununun etkisini, radyo tiyatrosuyla eş kılamayız herhalde?
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce Mustafa Bozbey, Bursa’da turistlerin konaklama süresinin 1,7 gün olduğunu ifade ediyordu. Binlerce yıllık kentin ziyaretçileri, bu kente, ikinci geceyi ayırmayı çok görüyordu.
Bir kente gelen turist ilk olarak nereyi gezmek ister? Kentin ruhunu, o kentte yaşayanların izlerini taşıyan dokusunu.
Bursa’nın merkezi bir yılda elbette düzelmez, onca çirkin yapı bir anda seçim oldu diye ortadan kaybolmaz. Hepimiz bunu biliyoruz, ama bir adımı da hak ediyoruz. Dönelim bakalım, Nalbantoğlu diye bildiğimiz Albay Bekir Sami Caddesi’ne. Bu kentin en güzel soluklanma mekanlarından biri. Trafiğe kapalı, arka sokakları tarihi evlere, hatta tarihi okullara ev sahipliği yapıyor. Caddenin karşısı Ulucami, Kapalı Çarşı ve Tuz Pazarı. İstanbul’da Beyoğlu, İzmir’de Kıbrıs Şehitleri gibi bu kentte yaşayanların evlerine arabalarla gidemediği bir caddesi var, o da Bursa’da Nalbantoğlu!
Niye Cumhuriyet Caddesi değil diyebilirsiniz, arkasında yaşam alanları bu kadar köklü değil ve geneli iş hanlarından oluşuyor.
Nalbantoğlu, bu kentin iki eski pastanesine ve güzel bir hayrat çeşmeye ev sahibi. 1950 yapımı Postane’nin arasından başlayarak 1500’lü yıllardan kalma Kara Şeyh Camisi’ne kadar olan caddede çay ocağı, kafe gibi işletmeler ve bolca giyim dükkanı var.
Binaların üst katları iş hanı ya da konut olarak işlev kazanmışken, bir de caddede düğün sezonunda hareketlenen ayakkabıcıların olduğu bir yeraltı çarşısı bulunuyor. Kocaman bir Herbalife reklam kırlangıcı ve standıyla sizi karşılayan bu çarşıya, önceki dönem belediyeciliğinin eseri olan büyük kahverengi kapılardan geçerek, yürüyen merdivenlerle giriş yapıyorsunuz.
Bu kahverengi kapılar alt çarşının iki ucunda devasa yapılar. Nalbantoğlu’nu bir nevi parçalara ayırarak sizin bütünlüklü olarak bu caddeyi görmenizi engelliyor. Bu iki girişin ortasında durduğunuzda ne Kara Şeyh Cami’sini ne çınarı ne de yanıbaşındaki çeşmeyi görebiliyorsunuz. Hatta bu iki girişin dışındaysanız Nalbantoğlu’nu fark etmeniz bile pek mümkün değil.
Caddeyi nargile kafelerin vazgeçilmezlerinden ‘şark köşesi’ masa örtülü çay ocaklarının onlarca taburesi, bina cephelerini de renkli tabelalar sarmış durumda. Caddenin ortasındaki çiçek saksıları tel örgülerle tutuklanmış halde, esnafın inisiyatifiyle korunuyor. Kafelerin işgaliyeleri düzensiz ve kentin merkezine gelen turiste hizmet edemeyecek görünüm ve halde.
Bir yılın sonuna gelmişken kentin merkezine bir el değer mi? Belki değer de Nalbantoğlu bir kente yaraşır hale getirilir, oturanın içi açılır. Hem ne olur ki en basit bir sardunyadan, bir altgeçit kapısından başlasak… Nalbantoğlu’na da bir sardunya gerek belki; bir pencereye, bir kaldırıma koyulası.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hatice Nur Derya
Kentin kalbinde unutulan cadde: Nalbantoğlu
Her değişim, yanındakini de değiştirir; kimi zaman farkında olarak ki çoğu zaman bilinçdışında yapar bunu. Bireysel ya da toplumsal değişen her ne varsa yanındakinden de sorumlu olur. Kendinizde, evinizde, sokak ya da kentinizde değişen her şey hem iktidarlarla hem de ona direnç gösteren her neyse değişir, değiştirir.
Evinizin penceresine koyduğunuz bir sardunya… Önce sizin dışarıya bakarkenki dünyanızı değiştirdi, sonra sokaktan geçenin. Belki yan komşunuzun “Ben de pazara çıkınca alayım” demesine sebep oldunuz ya da “Bir dal bana kır da ekeyim şu saksıya” diye seslenmesine. Kapı önüne atmışsınız bir sandalye, hem siz hem de sardunya sokağı seyretmekte, gelen geçen de selam vermekte. Yani Edip’in de dediği gibi “Karanfil elden ele…”
Biz bir sardunyadan başladık, malum bahar şimdi. Ya peki kentler değişirse?
Bursa’nın CHP’li belediyeye geçmesinin üzerinden bir yıl bir ay geçti. Bursa’da her ay basına toplantılar düzenlendi, şeffaflık ilkesi şiar edinildi, kimi yapılanları soyut buldu “sanat sepet” dedi, kimi “fiziki işler olmadan belediyecilik olmaz!” diyerek yapı, bina bekledi. Ama hem yapılar hem kültür birleşse kent de nefes alsa… Amfi tiyatroda sergilenen bir tiyatro oyununun etkisini, radyo tiyatrosuyla eş kılamayız herhalde?
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce Mustafa Bozbey, Bursa’da turistlerin konaklama süresinin 1,7 gün olduğunu ifade ediyordu. Binlerce yıllık kentin ziyaretçileri, bu kente, ikinci geceyi ayırmayı çok görüyordu.
Bir kente gelen turist ilk olarak nereyi gezmek ister? Kentin ruhunu, o kentte yaşayanların izlerini taşıyan dokusunu.
Bursa’nın merkezi bir yılda elbette düzelmez, onca çirkin yapı bir anda seçim oldu diye ortadan kaybolmaz. Hepimiz bunu biliyoruz, ama bir adımı da hak ediyoruz. Dönelim bakalım, Nalbantoğlu diye bildiğimiz Albay Bekir Sami Caddesi’ne. Bu kentin en güzel soluklanma mekanlarından biri. Trafiğe kapalı, arka sokakları tarihi evlere, hatta tarihi okullara ev sahipliği yapıyor. Caddenin karşısı Ulucami, Kapalı Çarşı ve Tuz Pazarı. İstanbul’da Beyoğlu, İzmir’de Kıbrıs Şehitleri gibi bu kentte yaşayanların evlerine arabalarla gidemediği bir caddesi var, o da Bursa’da Nalbantoğlu!
Niye Cumhuriyet Caddesi değil diyebilirsiniz, arkasında yaşam alanları bu kadar köklü değil ve geneli iş hanlarından oluşuyor.
Nalbantoğlu, bu kentin iki eski pastanesine ve güzel bir hayrat çeşmeye ev sahibi. 1950 yapımı Postane’nin arasından başlayarak 1500’lü yıllardan kalma Kara Şeyh Camisi’ne kadar olan caddede çay ocağı, kafe gibi işletmeler ve bolca giyim dükkanı var.
Binaların üst katları iş hanı ya da konut olarak işlev kazanmışken, bir de caddede düğün sezonunda hareketlenen ayakkabıcıların olduğu bir yeraltı çarşısı bulunuyor. Kocaman bir Herbalife reklam kırlangıcı ve standıyla sizi karşılayan bu çarşıya, önceki dönem belediyeciliğinin eseri olan büyük kahverengi kapılardan geçerek, yürüyen merdivenlerle giriş yapıyorsunuz.
Bu kahverengi kapılar alt çarşının iki ucunda devasa yapılar. Nalbantoğlu’nu bir nevi parçalara ayırarak sizin bütünlüklü olarak bu caddeyi görmenizi engelliyor. Bu iki girişin ortasında durduğunuzda ne Kara Şeyh Cami’sini ne çınarı ne de yanıbaşındaki çeşmeyi görebiliyorsunuz. Hatta bu iki girişin dışındaysanız Nalbantoğlu’nu fark etmeniz bile pek mümkün değil.
Caddeyi nargile kafelerin vazgeçilmezlerinden ‘şark köşesi’ masa örtülü çay ocaklarının onlarca taburesi, bina cephelerini de renkli tabelalar sarmış durumda. Caddenin ortasındaki çiçek saksıları tel örgülerle tutuklanmış halde, esnafın inisiyatifiyle korunuyor. Kafelerin işgaliyeleri düzensiz ve kentin merkezine gelen turiste hizmet edemeyecek görünüm ve halde.
Bir yılın sonuna gelmişken kentin merkezine bir el değer mi? Belki değer de Nalbantoğlu bir kente yaraşır hale getirilir, oturanın içi açılır. Hem ne olur ki en basit bir sardunyadan, bir altgeçit kapısından başlasak… Nalbantoğlu’na da bir sardunya gerek belki; bir pencereye, bir kaldırıma koyulası.