Henüz “kitle” iletişim aracı olarak tanımlandığı dönemlerden, dijital çağın temeli olarak betimlendiği bugünlere kadar medyanın “yeni” olan yüzü hep birtakım tartışmaların, incelemelerin konusuydu. Bu tartışmaların odak noktası da çoğu zaman, söz konusu yeniliğin hayatlarımıza getireceği imkanlar ve sorunlardı.
Bir tarafta yeni medyanın toplumsal katmanlardaki düşünce üretimine ve kamusal forumlardaki ifade özgürlüğüne yönelik sağlayabileceği demokratikleşmeye dikkat çeken iyimser yaklaşımlar bulunurken diğer tarafta karamsar yaklaşımlar, söz konusu yeniliklerin beraberinde getireceği dolaşım ve denetim sorunlarına vurgu yapmakta ve antidemokratik süreçlerin gerçekleşme ihtimaline işaret etmekteydi.
Böylesi bir fayda zarar ilişkisi etrafında yeni medyanın günümüz toplumsallığına etkilerini şöyle sınıflandırabiliriz: Yeni medyanın en güncel ve kapsamlı düzeyi olarak internet “dünyası” yeni kamusal alanımız olarak belirmekte, bu alan toplumsal dinamikleri yeniden üretmekte ve dönüştürmekte, kültürü biçimlendirmekte ve genişletmekte, iktisadi ilişkiler içerisinde çeşitli pazarlar yaratmakta, siyasal erklerin kontrol ve denetimine alan açmaktadır.
Tek yönlü iletişim pratiklerinin çift yönlü eksene evrilme sürecine yeni medya ve başta internet teknolojileri dahil olmaya başladığından beri gelişen ve katmanlaşan bir sanal kamusal alanın da var olmaya başladığını söyleyebiliriz.
Bu kamusal alanın katılımcıları, bilgi üretimi, politika yapımı, eğlence yaratımı gibi “gerçek” kamusal alana içkin davranımları sanal bir uzamda gerçekleştirmeye devam etmektedir. Diğer bir deyişle, ulus-devlet tüm aktörleriyle birlikte varlığını internet dediğimiz sanal bir ortamda sürdürmektedir.
Bunu yaparken de tarihin belki hiçbir döneminde rastlanmadığı kadar geniş bir katılımcılık olanağı söz konusudur. İnsanlar ellerindeki, evlerindeki küçük cihazlar aracılığıyla söz konusu kamusal alanın –hem üretici hem tüketici rolüyle– başlıca aktörleri olarak konumlanmakta, toplumsal meseleler tüm “tarafların” etkin katılımcı rolüyle tartışılmaktadır.
Ancak bu yeni kamusal alan, bahsettiğimiz olumlu koşul ve fırsatlardan da ibaret değildir elbette. Gerçek hayatın bir tezahürü veya yansıması olarak gördüğümüz bu alan aynı zamanda toplumsal yaşamın kanlı canlı fertlerini anonim profiller ardında izole de etmektedir. Yalnızca kişiler için değil, kurum ve yapılar için de geçerlidir bu durum.
Dolayısıyla böylesi bir karmaşa hali; bilgi üretim süreçleri ve kamusal alan tartışmaları başta olmak üzere toplumsal gerçekliğin tüm boyutlarını etkilemekte, sosyal ilişkilenme düzeylerini tümüyle dönüştürmektedir.
Sözgelimi “trollük” olgusu, bu sanal kamusal alanın ve anonimliğin beklenen bir sonucu olarak düşünülebilir. Diğer yandan, her ne kadar toplumun tamamının katılımıyla oluşturulan bir müzakere ortamını tarif etsek de günümüz koşullarında dahi yeni medya olanaklarına erişimin kısıtlı olduğu bölgelerin hala var olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
Dolayısıyla mevcut şartlarda yeni medyanın sağladığı kamusal alanın demokrasiyi geliştireceği yönündeki öngörüler elbette tartışma götürmez bir gerçektir. Fakat bu sanal dünyanın siber zorbalık, suskunluk sarmalı, yankı fanusu, azınlık izolasyonu, manipülatif enformasyon dolaşımı vb. sorunları da beraberinde getireceği ve tüm bu sorunların demokrasiyi genişletmek bir yana, köreltebileceği de bir başka gerçektir.
Twitter ve troller
Bahsettiğimiz kamusal alan dönüşümünün en güncel ve popüler örneği olabilir: Twitter.
Türkiye’de Twitter kullanımının 2012 yılındaki 17-25 Aralık süreci ve 2013 yılındaki Gezi eylemleri döneminde arttığını, hatta bu tarihlerden itibaren Twitter’in siber kamusal alana dönüşümünün başladığını söyleyebiliriz.
Bu dönemde ana akım medyanın sansür uygulamaları karşısında insanlar bilgi ve haberleri, yaşanan son dakika gelişmelerini Twitter üzerinden dolaşıma sokuyor, internet yasaklarına karşı VPN kullanarak Twitter aracılığıyla örgütleniyordu.
İlerleyen süreçte ise gerek sokakta gerek medya organlarında baskılarını artırmayı sürdüren AKP iktidarı Twitter’ı da göz ardı etmedi. İktidar tarafından finanse edilen troller aracılığıyla Twitter’da sürdürülen tartışmalar yıpratıldı, bilgi kirliliği yaratıldı, linç kampanyaları ile kişiler veya kurumlar hedef gösterildi.
Peki, trollük nedir? Bu konuda özellikle Türkiye’de akademik literatürde kısıtlı sayıda çalışma bulunmasının yanı sıra sosyal medyada trollük faaliyetlerini ve ilişkilerini inceleyen çok sayıda haber bulunmaktadır. Tanım olarak trollük, temelde insanları faydasız ve zaman tüketici tartışmalara çekme çabası, yanlış bilgilerin mecralarda yayılması ve süregiden tartışmaların amacından saptırılarak bozulması olarak tarif edilmektedir.
Akademisyen İsmail Hakkı Polat, bu noktada trollüğü, ‘bir delinin bir kuyuya taş atması ve akabinde insanların o taşı çıkarmaya çabalaması’ olarak tanımlıyor.
Temel motivasyonu iletişimsel eylemleri bozmak olan trollüğün türleri de bulunmaktadır ve bunlar eğlence amaçlı troller, siyasi troller, wiki trolleri, sözlük-forum trolleri, oyun trolleri vb. olarak sınıflandırılmaktadır. Türkiye’de trollük olarak tanımlanabilecek ilk kitlesel faaliyetlerin ise İnci Sözlük’te başladığı bilinmektedir.
Otoriter siyasi rejimlerde trollüğün bir mücadele stratejisi ve halkla ilişkiler-tanıtım faaliyetlerinin bir parçası olarak benimsenmesinin yanı sıra trollüğün Türkiye’de artık iktidarın normalleştirilmiş-kanıksanmış bir uzantısı, siyasal ömrünü sürdürmek ve yönetme gücünü elinde bulundurmak için kullandığı bir aygıt olduğunu söylemek mümkündür.
Dolayısıyla trollüğün kurumsallaştırıldığı böyle bir ortamda iktidar kamusal alanın başlıca aktörleri tarafından yürütülen demokratik müzakere ve tartışma süreçlerini doğrudan kendi eliyle tahrip etmeye ve yıkmaya çalışmaktadır. Yani birey ve toplum özelinde aktörlük, faktörlüğe dönüşmektedir.
Trollerin siber kamusal alandaki davranım ve söz edimleri de biçimlerine göre değişmekte, nefret söylemini besleyen, önyargılı, yalancı, kışkırtıcı, alaycı, hakaret ve saldırı içerikli yaklaşımlarla birlikte; toplumsal bilinci ve dikkate alınmayı önemseyen, daha az saldırgan, çoğu zaman komik veya samimi bir tavır sergileyen troller de bulunmaktadır.
Amaçları genellikle iddialarının veya görüşlerinin benimsenmesi değildir. Tam tersine, öne sürdükleri fikirlerin tartışılması, üzerine gidilmesi, sinirlenilmesi onlara hem keyif vermekte hem de popülerliklerini artırmaktadır.
Bireysel olarak trollük yapanların yanı sıra tek merkezden yönetilen ve belirli amaçlar doğrultusunda sosyal medyadaki iletişim süreçlerini kırmak üzere bir ağın parçası olarak çalışan troller de bulunmaktadır. Ayrıca bu faaliyetler politik kutuplaşma ve sansürün en yoğun olduğu dönemlerde de pik yapmaktadır.
Trollüğün en büyük dayanağı, en başta da bahsettiğimiz üzere, anonimliktir. Sosyal medya mecralarına sahte kimlikler ile katılabilme olanağı bir yandan bireylerin ve toplulukların ifade özgürlüğü alanını genişletirken, onların fikir ve görüşlerini, ideolojilerini yayma amacına hizmet ederken bir yandan da bu yayım, yoğun manipülasyon ve yüksek düzeyde dezenformasyon da içerebilmektedir.
Ayrıca tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de medya, siyasal yönetim mekanizmaları tarafından bir denetim aracı olarak kullanılmaktadır. Medyanın en yeni yüzü olan internet de elbette bu kontrol ve denetim politikalarından nasibini almaktadır. İktidarlar, yeni kamusal alan olan interneti kendi lehlerine bir propaganda alanına dönüştürmek için çabalamaktadır. Bu çabanın belki bugün en görünür çıktılarından biri olarak trollük olgusunu gösterebiliriz. Trol faaliyetleri içerisinde ayrıcalıklı bir yeri olan siyasi trollük, sanal kamusal tartışma zeminlerini ve süreçlerini yıpratmakta, entelektüel üretimi sindirmekte, gerçek kamusal alanı dahi erozyona uğratmaktadır.
Dolayısıyla bu noktada anonimlik durumunun kaldırılması ve sosyal medyaya katılımın yurttaş kimliğiyle sağlanması gibi önerilerin de manipülasyon ve dezenformasyon gibi sonuçları ortadan kaldıramayacağı aşikardır.
Mevcut durumda zaten iktidar tarafından bir propaganda aygıtı olarak trollerin kullanıldığı ve buna karşın hiçbir cezai sorumluluğun yansıtılmadığı böylesi bir siyasal ve toplumsal düzen içerisinde sıradan insanların en azından anonim hesaplar aracılığıyla ifade özgürlüğünü gerçekleştirebilmesi karşısında kimlikle katılım gibi öneriler manipülasyon ve dezenformasyonu ortadan kaldırmak bir yana iktidarın kontrol ve denetim kabiliyetini, dolayısıyla otoriterliğini güçlendirecektir.
Siyasi trollük ve Aktroller
Trollerin yalnızca Türkiye’ye özel olmadığını, Rusya, Çin, Britanya, Hindistan örneklerinin de bulunduğunu belirtmekte fayda var. Bu örnekler üzerine yapılan çalışmalarda, bizzat trol örgütlenmeleri içinde bulunan kişilerden edinilen bilgiler, trollerin devlet memuru gibi çalıştığını ortaya koymaktadır.
İddia o ki; Rusya’da Devlet Başkanı Vladimir Putin için çalışan troller vardiya usulüyle istihdam edilmekte ancak bu istihdamın resmi düzeyde karşılığı bulunmamaktadır. Çalışanlara günlük direktifler verilmekte, verimli çalışmayan troller ceza ile karşılaşmaktadır. Ayrıca bu trol ordularına katılabilmek için bir referans ve sınav giriş sistemi uygulanmakta, çalışanlara yaptıkları işten başka bir yerde bahsetmeme sözleşmesi imzalatılmaktadır.
Benzer bir sistemin Türkiye’de de var olduğundan söz edebiliriz. 2014 yılında Sümeyye Erdoğan ve Mustafa Varank arasındaki telefon görüşmesine ait olduğu iddia edilen bir ses kaydındaSümeyye Erdoğan’ın “Bizim trollere söylesene onlar da TT kampanyamıza destek versin” dediği duyuluyor.
Yine 2023 yılında CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in açıklamalarına göre İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bağlı olarak çalışan ve kendilerini “Ebabil Hareketi” olarak adlandıran 8 bin kişilik trol ordusu bulunuyor.
AKP’nin trolleri (Aktroller) çoğunlukla maaşlı olarak çalıştırılmakta, kamu kurumlarında istihdam edilmekte, yine kamudan ihale ve işler alabilmektedir. Ayrıca yerel belediyeler tarafından da doğrudan veya dolaylı biçimde finanse edilebilmektedir.
Söz konusu kitleler genellikle AKP’nin parti kadrolarınca yönetilmekte ve belirlenen gündem maddelerine göre provokasyon, propaganda, saldırı ve linç, manipülasyon çalışmaları yapmaktadır.
Siyasi trollük yapan bu kişiler arasında, elde ettiği popülerlik ile çok yüksek takipçi sayısına ulaşan gerçek kimliği ile sosyal medyada bulunan kişiler de yer almaktadır. Bu kişiler bir noktada terfi etmiş sayılmakta ve trol çalışmalarının yönetim katmanında görev almaya başlamaktadır. Diğer bir anlatımla; trollerin kime/neye saldıracağı, nasıl bir manipülasyon veya propaganda yöntemi uygulanacağı, ne kadar süre boyunca devam edileceğine ilişkin planlamayı belirleyen yöneticiler katına terfi etmektedir. Yine bu popüler kişiler iktidar tarafından halkla ilişkiler-tanıtım faaliyetleri dolayımıyla finanse edilmektedir.
Bu sırada, AKP tüm bunlara rağmen troller aracılığıyla sosyal medyada hegemonyasını tam anlamıyla sağlayamamakta ve bu nedenle de denetim yetkisini kullanarak internete müdahalelerini artırmaktadır. İnternet yasasındaki değişiklikler, sansür, filtreleme ve dijital gözetim yöntemleriyle stratejilerini güçlendirmektedir.
Trolleri ve trollük faaliyetlerini yalnızca botlar veya gerçek kişilerden teşekkül eden kitlelerden ibaret de görmemek gerekir. Günümüzde bir trolün içerik üretim tarzı ve forum süreçlerini yıpratıcı nitelikteki üslubuyla birebir aynı olan “gazete”ler, ajanslar vb. medya kuruluşları da bulunmaktadır. Bu yapılar da söz konusu trol faaliyetlerinin medya içinde iktidar destekli olarak gerçekleşen sektörleşme boyutuna dair ipuçlarını ortaya sermektedir.
Mahalle yanarken Blue Tick satışı yapan Twitter yönetiminin de mevcut tavrı ortadayken muhtemelen bu süreçte yapabileceğimiz tek bir şey var. Üstelik gerçek hayatta var olmayan, sanal dünyaya özel, hala elimizde kalan tek bir nimet: Engellemek.
Kişiselleştirilmiş deneyim olanakları kapsamında sunulan “bununla ilgilenmiyorum, bunu önerme” vb. işaretlemeleri kullanmak. Dikkatleri üzerine çekmeye, bizi sinirlendirerek kendi popülerliğini artırmaya, bilgileri çarpıtmaya, tartışmaları bozmaya çalışan yüz binlerce profili, her karşımıza çıktığında bıkmadan, usanmadan engellemek.
Bu yazıda yararlanılan kaynaklar:
Binark, Mutlu vd. (2015). “Türkiye’de Twitter’da Trol Kültürü.” Toplum ve Bilim Dergisi, sayı 135: 124-157.
Saka, Erkan (2016). “Siyasi trollük örneği olarak Aktroller.” Birikim Dergisi, sayı 322 (Şubat 2016): 17-21.
Fadime Nisa Sayar