Öğrencileri Sokrates’e sormuşlar;
…
Bir şeyler oluyor.
Büyüttüğüm çiçeklerimin köklerinden yeni sürgünler yükseliyor.
Bir canlı ona verdiğim emeğin karşısında saygı duruşunu bu sürgünle müjdeliyor..
Birileri kendi sınavını veriyor.
Kavalcının çağrısı cezbedici ama sahte!
Benim baldıranım aynı toprakta yeşeriyor…
…
Emek en yüce değer evet ve bunun bir karşılığı olmalı!
Bu karşılık bazen satın alınamayacak, karşılığı, bedeli maddi bir değere indirgenemeyecek kadar yüce olabilir.
Neyi savunuyorsun?
Savunduğuna ne kadar inanıyorsun?
Sokrates ve Galileo’nun savunmalarını bilelim. Bilelim!
Son nefesini verecekken ‘Ama dönüyor’ demek Galileo için kendini son ana kadar gerçekleştirmek, kendine saygı duyarak ölmek demek…
Ve evet; Dünya dönüyormuş!
Galileo haklıydı ve bu yüzden öldürüldü!
Sokrates; felsefenin sınırlarını ahlakla çizdi ve öldürüldü!
Sokrates’ın savunması okunması gereken bir metin, yüzyılları aşıp gelen ve ne yazık ki güncelliğini koruyan!
Bilgi gerçektir, kalbin dili gerçektir ve bunu savunmak yürek ister!
Esasında detaylarda, insanın huzuru bedeli biçilemeyecek ama bir o kadar basit bir başkaldırıdan ibaret.
Detayda basit eylemler, ilkel tavırlar
gizli…
Ama bütün naif duygularını sersen de ayaklarına, insanların küçük hesapları vardır.
Küçük hesaplar somut olana dairdir.
Alacağını alır ama yine de mutsuz, huzursuz ruh!
Bu dünyadan alacağını aldın mı güzel kardeşim?
Adının önüne bir sıfat eklenince mi ‘adam’ yerine koydular seni?
Dünyanın sınavı böyle işte!
Bir tercih yaptırıyor insana; kendi olmak ve birilerinin bir şeyi olmak arasında!
Ve ben Miyazaki gibi dünyayı istila edecek yabani hayatı bekliyorum.
Modern hayat dedikleri bu insanlıktan çıktığımız düzen çöksün, her yeri yabani otlar istila etsin.
Biri ısrarla doğruyu savunuyor, yok olma pahasına!
Gün geliyor susturuluyor o ses ama düşüncesi yaşıyor.
‘Biley taşı keskin değildir ama en sert demiri bile keskin eder’ diye yanıtlamış soruyu Sokrates..
Seslerin yükseldiği yerde benimlesin dostum.
Günnur Ekşi Ataokay