Hak, hukuk, adalet, demokrasi…
İktidarından muhalefetine hepsi emeğin önemine dikkat çekerek işçilerin haklarının verilmesi noktasında üst perdeden konuşmayı adet edinmiş durumda. Fakat yapılan konuşmaların yaşamdaki karşılığı hiç öyle olmadı.
Örneğin; 21 yıllık AKP döneminde 20 grev yasağıyla 200 bine yakın işçinin grevini yasaklayan bir anlayış hâlâ karşımızda. Ya da CHP’li belediyelerde yaşanan grevleri çeşitli oyunlarla bastırıp, işçilerin taleplerini görmezden gelen yaklaşım var.
AKP ve patronların işbirliği
AKP, 21 yıl boyunca patronlara dikensiz gül bahçesi vaat etti ve bunu da eksiksiz bir şekilde yerine getirdi. Grev yasaklarıyla, verilen teşviklerle, lise çağındaki çocukları ucuz iş gücü olarak sermayeye kurban ederek.. Ve bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
Şimdi tablo böyleyken sermaye boş durur mu, onlar da sömürü çarkını arttırarak kazanılmış hakları bastırmak için her yolu kullanıyor. Çünkü var olan iktidar kendi iktidarları ve bu rahatlık buradan geliyor.
Patronların emek düşmanı tavırlarına son 21 yılda kısaca bakacak olursak, 2004 yılında Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Grammer araç koltuğu fabrikasında işçiler Birleşik Metal-İş Sendikasına üye olduktan sonra baskı politikalarına maruz kaldı. Önce 40 işçi işten atıldı, sonra yerlerine yeni işçiler alınarak fabrikaya Türk Metal Sendikası çağırıldı. İşçilerin hem fabrika içinde hem de fabrika dışındaki mücadelesini kırmak için o dönem fabrikada çalışan işçilerin anlatımı patronun nasıl gözünün döndüğünü gösterdi. Bir işçi yaşananları şöyle anlatmıştı; “O gece genel müdür, atılan işçilerin her gün önünde beklediği tel örgüye elektrik verilmesini istemişti. Hattı çekmeleri için bakımcılara talimat verilmiş, yaşanan tartışmada sinir krizi geçiren sendika üyesi bakımcı hastaneye kaldırılmıştı. Ertesi sabah tellerde elektrik yoktu fakat gece boyu fabrikanın içinden hortumla sulanan direniş alanı tam bir bataklığa çevrilmişti.”
Bir başka örnek ise 2014 yılında Bursa’da gıda fabrikasında örgütlenme sonrası yaşananlar. Türkiye’nin devleri arasında yer alan SÜTAŞ fabrikasında işçiler Tekgıda-İş Sendikasında örgütlendi. Fabrika önünde bekleyen işçilerin direnişi kırmak isteyen SÜTAŞ tarafından direniş alanına kamyon dolusu hayvan pisliği döküldü.
Direnen kadın işçilerin zehirlenmesi
Son örnek ise geçtiğimiz hafta Barutçu Tekstil’de yaşandı. Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan ve üç aydan fazladır fabrika önünde direniş gerçekleştiren 9 kadın işçinin zehirlenme girişimi oldu.
Direniş alanının hemen yanına bir kamyon kasasına gizlenmiş kapağı açık amonyak tanklarından havaya yayılan kokudan işçiler zehirlendi. İşçiler, hastaneden aldıkları rapor sonrası Barutçu Patronu hakkında suç duyurusunda bulundu.
Birlikte hesap soracağız
Yıllar farklı, sektör farklı ama uygulanan politika aynı. Hakkını arayan işçinin karşısına gözü dönmüş ve insani olmayan koşullar ve taktiklerle çıkan bir sermaye. Patronlar bu cesareti en başta dediğim gibi dikensiz gül bahçesi vaat eden iktidardan alıyor. Üretim yaptıkça değerli olan işçiler kötü çalışma koşullarına karşı çıktığında, hakkını aradığında, insanca bir yaşam talep ettiğinde baskı politikasıyla karşılaşıyor.
Bu saldırılardan kurtulmanın yolu, bizlere reva gördükleri bu yaşamın tek sorumlusunun patronlar olmadığını görmek gerek. Onu destekleyen bugün ki iktidarın olduğunu, oradan cesaret aldığını bilerek hesap sorma mekanizmasını geliştirmeliyiz.
Uğur Ökdemir