Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk devrim şehitleri Asteğmen Kubilay ve silah arkadaşları, katledilişlerinin 93. yıl dönümünde Menemen’de anıldı. Törende yaptığı konuşmada Tuzla Piyade Okulu’nda yaşandığı belirtilen Atatürk rozeti gerilimini hatırlatan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Geçtiğimiz günlerde, 10 Kasım törenlerinde Atatürk’ün resmini yakasına asmayı reddeden sözde üç teğmene karşı, onlara karşı çıkan, müdahale eden dört tane teğmen, Kubilay’ın teğmenleridir, Atatürk’ün teğmenleridir, benim teğmenlerimdir.” dedi. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cemaat ve tarikatları normalleştiren açıklamalarına sert çıkan Özel, “”Cemaatlere, tarikatlara ve onların devleti ele geçirmesine dur diyoruz, hayır diyoruz, geçit yok diyoruz” ifadelerini kullandı.
İzmir’in Menemen ilçesinde 1930 yılında Cumhuriyet karşıtları tarafından katledilen devrim şehitleri Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki Bey, düzenlenen tören ile anıldı. Yıldıztepe’deki Kubilay Anıtı’nda gerçekleşen resmi törene CHP Genel Başkanı Özgür Özel de katıldı.
Resmi törenin ardından Menemen İZBAN İstasyonu’ndan başlayan “Demokrasi ve Laiklik” yürüyüşü şehitlikte noktalandı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in törende yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti Madımak’tan özgür dileyene kadar o ateşi yüreğimde hissetmeye devam edeceğim”
“Dün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Hacıbektaş’a gidişinin 104. yılında Hacıbkektaş’taydık. Bugün buradayız. 19 Mayıs’ta Samsun’dan yola çıkan, sonrasında Sivas’ta, Erzurum’da kongrelerini gerçekleştirip, Anadolu’nun dört bir yanında kurtuluşu ve ardından kuruluşu örgütleyen Gazi Mustafa Kemal’in bulunduğu her yerde, attığı her adıma; ilkelerin, devrimlerine, hatırasına, emanetine ve vasiyetine sahip çıkmak bütün CHP’lilerin namus borcudur. Bundan sonra, görev yaptığım sürece; böyle anlamlı günlerde, özellikle devrimlerin ya da devrimlere sahip çıkmanın sembolü olmuş yıldönümlerinde; ya da büyük acıların anma törenlerinde var olmaya devam edeceğim. Madımak’ta, Sivas’ta; CHP Genel Başkanı olarak olacağım ve Madımak, Utanç Müzesi olana kadar; Türkiye Cumhuriyeti Devleti Madımak’tan özgür dileyene kadar o ateşi yüreğimde hissetmeye devam edeceğim.
Dün akşam yüreğimiz yandı. Altı evladımız bu vatan için, bu bayrak için şehit oldular. Bir kez daha şehitlerimizi rahmetle anıyoruz, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
“Bazen devrimciler, Atatürkçüler; baş eğmek yerine Kubilay gibi baş verirler”
Burada üç büyük şehidin, manevi huzurlarındayız. Öğretmen Kubilay, asteğmenlik görevini yapmak üzere 1930 yılında Menemen’deydi. Onun koruması için Menemen’in iki evladı; Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki onunla birliktelerdi. Ellerinde Cumhuriyet’in ay yıldızlı al bayrağına karşı; şeriat bayrağı taşıyanlar onun şahsında Cumhuriyet’e, devrimlerine, milli birlik ve bütünlüğe ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e isyan bayrağı açtılar. Asteğmen Kubilay, görmezden gelmedi. Elindeki imkansızlığı, yanındaki iki bekçi arkadaşı ile birlikte oradaki zorluğu görüp de oradan uzaklaşmadı, sessiz kalmadı ve elindeki eksik teçhizata, mühimmatın amaca uygun olmamasına rağmen; Cumhuriyet’i savunmak için direndi. Başını eğseydi, bu ülkenin bağımsızlığı için üzerine düşeni yapamayacaktı. Bazen devrimciler, Atatürkçüler; baş eğmek yerine Kubilay gibi baş verirler.
Derviş Mehmetlerin hadsizliği, onların karşısındakilerin Kubilay kadar cesur olması durumunda sonuçsuz kalır. Hepimize Derviş Mehmet karşısında Kubilay cesareti, onun iradesi, onun vatana bağlılığı örnek olmalıdır. Geçtiğimiz günlerde, 10 Kasım törenlerinde Atatürk’ün resmini yakasına asmayı reddeden sözde üç teğmene karşı, onlara karşı çıkan, müdahale eden dört tane teğmen, Kubilay’ın teğmenleridir, Atatürk’ün teğmenleridir, benim teğmenlerimdir.
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nde asla ve asla Atatürk’e saygısızlık kabul edilemez”
Atatürk resmini, 10 Kasım’da yakaya asmamayı mazeretlendiren bir Milli Savunma Bakanı, ‘toplu iğne yokmuş’ diyen Milli Savunma Bakanı, onların savunmasına, avukatlığına girişen Milli Savunma Bakanı; hangi koltukta oturduğunu, geçmişte hangi görevleri yaptığını, ona bağlı olan Genelkurmay’ın, kuvvetlerin görevinin ne olduğunu unutmasın. O ordu sivil siyasetin teminatıdır, demokrasinin teminatıdır, o ordunun görevi milli savunmadır. Ordunun askeri yeri askeriye, sivilin yeri siyasettir. Bu konuda kimsenin şüphesi olmasın. Ancak yakasında Atatürk resmi takmayanlara hadlerini bildirenleri, görevlerini hatırlatanları, Atatürk resmi üzerinden görev yapmakta oldukları orduya, Atatürk’ün ordusuna meydan okuyanlara had bildirenleri o resmi asmayanlarla bir kefeye koymak, birlikte disipline vermek ve onlara medya organları üzerinden ‘cuntacı teğmenler’ demek hadsizliktir. Bu hadsizliği kabul etmiyoruz. Herkes haddini bilecek.
Atatürk’ün ordusunda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde asla ve asla Atatürk’e saygısızlık, onun hatırasına saygısızlık kabul edilemez. Bu mazur görülemez. Bu konuda gösterilen her tepki vatana bağlılıktır, mazur görülen her yaklaşım vatana ihanettir. Bunu böyle değerlendiriyoruz.
“Yusuf Tekin’in STK dediği o cemaatler, tarikatlar; Aladağ’da yanan yurdu yapanlardır”
Tabi bu tip davranışlar Meclis kürsüsüne çıkan atanmış bir bakanı da aslında aslını inkar etmeden, takiye yapmadan düşüncelerini ifade ederek, meselenin somutlaşmasına katkı sağlamıştır. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, çıkıp karşımıza birtakım cemaatleri, tarikatları sivil toplum örgütleri olarak nitelemiş, onlarla yapılan protokolleri savunmuş, bundan sonra da devam edeceklerini söylemiştir. Yusuf Tekin’in bahsettiği ve STK dediği o cemaatler, tarikatlar; Aladağ’da yanan yurdu yapanlardır. Gencecik, minicik yoksul kız çocuklarının cayır cayır yanmasına sebep olanlardır. O protokol yaptıkları Ensar Vakfı’nın yurtlarında taciz ve tecavüze uğrattıkları küçük çocukları koruyamayan, onları istismar edenlerdir. Onların protokol yaptıkları, barınma sorununu, ailelerin çaresizliğini istismar ederek yurtlarına aldıkları çocukların zihin ve beyinlerini yıkamaya çalışarak, bu vatana, millete, bayrağı değil başka bir sapkın inanç ve inanışa bağlayarak onları Cumhuriyet, Atatürk düşmanı yapmaya çalışanlardır. Yusuf Tekin’e buradan sesleniyoruz. Sizin bu milletin çalışkan, bu milletin namuslu, çilekeş, yoksul ailelerinin çocuklarını alıp da sadece size ideolojik bir zemin yaratmak, size gelecek kuşaklarda elde edemediğinizi sağlamanız için onları istismar etmenize izin vermeyeceğiz.
“Atatürk için canını vermek isteyenler, bu şımarmış meczuplardan binlerce kat fazladır”
Biraz önce Atatürkçü Düşünce Derneği’nin çok kıymetli Gençlik Kolları Başkanı güzel, beni de duygulandıran bir konuşma yaptı. Bir tek noktasını müsaadesi ile düzeltmek isterim. Dedi ki ‘Onlar ne kadar çok olurlarsa biz de onların karşısında o kadar olacağız.’ Öyle düşünme başkanım. Bu ülkenin şu anda, geçmişte hangi siyasi partiye oy vermiş olursa olsun, geçmişteki tercihleri ne olursa olsun, bu ülkenin topraklarında yaşayan yüz binlerce, on milyonlarca, 82 milyon evladın içinde vatanını, milletini seven, gerekirse Atatürk için canını vermek isteyenler, bu şımarmış meczuplardan binlerce kat fazladır. Biz çokuz. Biz büyüğüz. Biz onlara karşı çok daha cesaretliyiz.
Ellerinde bulundurdukları yetkilerle şımartılanlar, toplumu baskı altında tutarak onlara açılan yolda yürümeye çalışanlar, bu milletin damarlarından ilerleyip beynine gitmeye çalışanlar, öyle diyorlardı; ‘Hoca efendi ile aynı menzile farklı yollardan yürüyoruz.’
“Cemaatlere, tarikatlara ve onların devleti ele geçirmesine geçit yok diyoruz”
Bunlardan bir grubun ne olduğu 15 Temmuz darbe girişiminde ortaya çıktı. 2010’da biz Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler hep birlikte ‘Yapmayın’ derken, birlikte anayasayı değiştirdikleri cemaatin 15 Temmuz akşamı milletin üstüne süreceği tanklara hep birlikte mazot doldurdular. Meclis’i bombalayacak F-16’ların pilotlarını 2010 referandumunda o uçakların içine oturttular. Yargıyı cemaate 2010 referandumu ile teslim ettiler. Bugün cemaat ve tarikatlara yeniden alan açanlara şunu söylüyoruz, Kamer Genç söyledi ve dinlemediniz. 15 Temmuz’u yaşadınız. Ders almadınız. Her sırtını sıvazladığınız cemaat ve tarikat Milli Eğitim’de yapılanarak sonra dönüp adalet sisteminde yapılanarak, en nihayetinde silahlı kuvvetler içinde yapılanarak, er ya da genç içindeki Cumhuriyete olan kinini kusacak, namluyu bu millete çevirecektir. Biz Atatürkçüler, onun kurduğu partinin neferleri, onun çok sevdiği Cumhuriyete sahip çıkan Menemen’in güzel insanları, İzmir’in Cumhuriyetçileri, Türkiye’nin Atatürkçüleri, günün birinde onlar namluyu bu millete çevirdiğinde yine bu toprakları, bu ulusu, bu bayrağı koruyacağız. Onun için cemaatlere, tarikatlara ve onların devleti ele geçirmesine dur diyoruz, hayır diyoruz, geçit yok diyoruz.
Bundan sonra, bugünden başlayarak ve bugünden yeşeren umudu çoğaltarak… Bana dediler ki ‘Geçmişte Menemen’de çok coşkulu törenler olurdu. Sonra sayıları sınırladılar. Giriş sayısı sınırlandı. CHP’den törene 10 kişi gelecek. Ama biz daha sonra kendi törenimizi yapacağız.’ Ben Cumhuriyet Halk Partililerin ne yapacağından emindim. Ne sabah törende 10 kişiydik, ne de bu tepede birilerinin umduğu gibi yalnızız. Gözün alabildiği her yerde ve bu meydana sığmayan yerlerde Menemenliler, İzmirliler, Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler varsa umut var. Umut Cumhuriyettedir, umut bizdedir. Umut hepimizdedir.
“Biz çokuz ve biz kazanacağız”
Bundan sonra çağrılın, çağrılmayın size ihtiyaç olan her yerde çok olmamız. Kalabalık olmamız, dayanışmamız ve gücümüzü göstermemiz gereken her yerde hep birlikte olmaya ve mücadele etmeye var mıyız? Uzaklardan duyulsun, bir kez daha soruyorum. Var mıyız? Hep birlikte başaracağız. Biz çokuz ve biz kazanacağız.”
Haber Merkezi