Türkiye’nin ilk “Komünist başkanı” olarak tanınan Dersim’in Ovacık ilçesi Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu dün Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi’nin özel konuğuydu. 30 Mart seçimlerinden sonra tüm Türkiye’de başlattığı halkçı uygulamalarıyla dikkat çeken Maçoğlu ile belediyecilik alanında yaptıkları çalışmalar üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Kadınların, gençlerin Ovacık’taki durumlarından, sosyalizmden ve tabii ki bu yıl üretmeye başladıkları fasulye ve nohutun iyi pişip pişmediğinden konuştuk.
– Ovacık’ta bir buçuk yıldır belediye başkanlığı yapıyorsunuz. Türkiye’de yabancı olan sosyalist bir anlayışla yürüttüğünüz belediyeciliği Ovacık halkı ilk olarak nasıl karşıladı? Sizin suyu ucuz, ulaşımı ücretsiz hale getirmenize halkın tepkileri nasıl oldu ve şu an Ovacık’taki hava nasıl?
80 yıl boyunca alıştığımız bir durum var yani kültürel bir duruma dönüşmüş. Belediyeyi zarara uğratmamak, belediyeyi kutsamak gibi bir anlayış var. Halk yıllarca belediyenin güçlü olmasına ve bunun iyi olduğuna inanmış. Halkın güçlü değil belediyenin güçlü olduğuna inanan, kurumsal bir kutsama var. Bunun karşısında siz bu kurumun tersine bir şey yapıyorsunuz. Normalde aslında güçlü olan halktır ve bu kurum halka hizmet etmek zorundadır. Bu şekliyle geldiğimiz andan itibaren toplumda bir yadsıma oldu. Şöyle bir algı da oluşmuş, orası belediye başkanının babasının malıymış gibi düşünüyor insanlar. Zarar ettiğinde belediye başkanı da zarar ediyor, kar ettiğinde belediye başkanı da kar ediyor. Bu yüzden halkın gözünde belediyede, değeri aşağı yukarı çıkan bir anlayış söz konusu.
Biz bunu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Bu da bürokrasinin sonucu, yukarıdan halka bakışın sonucu. Vatandaşlar bize şöyle bir şeyle geldiler, ya bu adam böyle yapıyor yazıktır, kim bunu kandırmış, bu böyle yaparsa zarar eder, batar demeye başladılar. Ama sonrasında, özellikle ulaşımda kadınlar öne çıkmaya başladılar. Çünkü kadınlar cebinde para olmayınca, diğer mahalledeki komşusuna gidemiyorlardı, cenazeye, loğusaya, gebeye, hiçbir yere gidemiyorlardı. Evet, şimdi gitmeye başladılar ve çok ilginç artık araç yetmiyor. Biz bugün buradaki dostlarımızla konuşurken “Bize büyük bir ulaşım aracı verin.” dedik. Sebep, çünkü artık bize oradaki araç yetmemeye başladı. Hakikaten full dolu, çoğu zaman ikinci kez dönüyor. Tek arabamız var çünkü fazla yok.
Ama gelinen aşamada bu anlayış aşıldı. Bunun bir hizmet olduğunu, sosyalist siyasette, devrimcilerde bunun mutlak anlamda şart olduğunu anlatabildik. Eğitimin, sağlığın olması gerektiğine dair bir inanç gelişti. Bir de bizim bölgemiz, siyaset olarak sosyalist siyaset yani Kaypakkaya’ya yakın, Demokratik Haklar Federasyonu’yuz. DHF olarak sağlığından, eğitimine, ulaşımından bir çok şeyin halkın hakkı olduğunu, buna hizmet edilmesi gerektiğine inanıyoruz ve buna göre program uyguluyoruz.
– Bu yıl başlattığınız hazine arazilerinde nohut ve fasulye üretimiyle 78 öğrenciye burs sağlıyorsunuz. Diğer belediyelerde olmayan bir anlayışla ortak üretime başladınız. Peki, 80 öncesinde kurulmaya başlayan kooperatifleri Ovacık’ta görecek miyiz, buna benzer yapılar oluşturacak mısınız?
Biz çekileceğiz aradan, Dünyadan kopuk bir yerde yaşamıyoruz. Türkiye Kuzey Kürdistan coğrafyasının bir parçası ve bu parçanın içerisinde Ovacık’ta yer alıyor. Tüm siyasetler, politikalar ve sistematik olarak programların tamamı Bursa’yı, Eskişehir’i ne kadar etkiliyorsa bizi de o kadar etkiliyor. Tarım politikası çökmüş bir ülke, tarımı burjuvaziye yedeklenmiş hatta yedeksizlenmiş bir politika yürütülüyor. Halkın üretimi üretimsizleştirilmeye dönüşüyor. Kotalar vs vs bir sürü şey sayabilirim size. Bunlar halkı topraktan koparmaya başlıyor.
Hedefimiz şu kimseye bağlı olmadan, hiç kimsenin de bizi sömürmediği tarladan sağlıklı bir şekilde üretip, o sağlıklı şeyi tüketebilmek istiyoruz. Dostlarımıza, yoldaşlarımıza, halkımıza sunmak istiyoruz. Arada tefeci tüccarı kaldırmak amacımız. Ama asıl olan belediye bunu kendi işi gördüğü gibi burada ısrarı sadece kendisi yapmak değil. Mesela bu dönem fasulye ve nohutla çalıştık, önümüzdeki sene buğday ekmeye başlayacağız. Su değirmenlerini işlevsel hale getirip tam buğday unu çıkarmaya çalışacağız. Amaç ne? Yaşadığımız yerde kendi tüketimimizi, üretimimizden karşılayabilecek duruma gelmek. Ve bunu yaparken bir sonraki seneye evrildiğimizde muhtemelen bunlar kooperatife evrilecek, biz başka bir alana doğru yöneleceğiz. Yani halkın talepleri, arz talep meselesinden yola çıkarak bizim yapabileceklerimizi de tahlil ederek bunu yapacağız. Kooperatifleri de kadın kolektifleri üzerinden yürüteceğiz.
– Yaptığınız çalışmaların tamamında kadınlara yer verdiğinizi ifade ettiniz. Sizin sosyalist bir belediye olarak diğer belediyelerden farklı olarak, kadınlara yönelik yapmış olduğunuz çalışmalar nelerdir?
Bu süreçte tarımın içerisine kadını üretim alanına koyduk. Çalışanlar içerisinde kadınlar yoğunluklu olarak yer aldı. Ve bunları yaparken de ücretlerinizi, emeğinizin karşılığını siz belirleyin dedik. Mesela, onlar 60 lira istedilerse biz 70 lira verdik. Emek-ücret çelişkisinde işçilerin daha fazla para kazanmasına odaklandık. Önümüzdeki dönem özellikle kadınların üretim içine daha fazla girerek kendi özgüvenlerini, ekonomik özgürlüklerini kazanmalarını, hayatın içerisinde masaya yumruklarını vurabilecek hale gelmelerini kazandırmak istiyoruz. Çünkü şu anda biz de bu ülkenin bir parçasıyız. Erkek çalışıp getiriyor, sonra ev kadını kendisini güçsüz hissediyor, onun dışarı çıkması lazım. Buna inanıyoruz ve önümüzdeki dönem Ovacık’ı kadınların yöneteceği bir duruma getirme çabamız var.
– Sadece ekonomik anlamda mı kadınlar çalışmalar içerisinde yer alıyor. Ya sosyal alanda neler var kadınlar açısından?
Tiyatro çalışmaları yapılıyor. Bizim kendi ilçemizin şöyle bir dezavantajı var, devletin bu sistematik saldırılarından kaynaklı köyler boşaltıldı, genç nesil yok, çıktı gitti. Kalanlar daha çok artık baba dede yadigarı olanlar. Yaşlı, orta yaş şehir kitlesi. Gelecekle ilgili planlarımız var ama bizim orada belediye olarak yapmış olduğumuz sosyal çalışmalarımız var. Mesela yaz döneminde kadınlarla toplantılar yaptık, konserler düzenledik, tiyatro çalışmaları yaptık. Böyle küçük küçük şeylerle başladık, gelecek dönemde kendi birimlerini oluşturacak duruma getirmeyi istiyoruz.
– Çalışmalarınız basına yansıyor, tüm Türkiye tarafından takip ediliyor. Peki, sizin belediye olarak yapamadığınız, eksik kalan bir şey var mı? Sosyalist bir belediye de olması gerektiğini düşündüğünüz ancak başaramadığınız bir çalışmanız oldu mu?
Ya canım benim, siz farklı bir şeyle geleceksiniz ama 70-80 yıllık düzenin bazı şeylerini elinizin tersiyle itmeye çalışacaksınız, alıştıramazsınız. Üç ayağınız var; üretim, mevcut belediyelerin yapmış olduğu sokaklar, parklar ve üçüncüsü gelecek ile ilgili politik örgütlülük. Üçüncüsü bizim için çok değerlidir. Kendi üretimini yapmayan politik örgütlülüğün çökeceğine inanıyoruz. Gelecek ile ilgili şunu yapacağız dediğimiz ama yapamadığımız çok fazla bir şey yok. Neden yok, çünkü biz halk toplantılarıyla, halk meclisleriyle geliyoruz, bir şey yapmak istersek oradan kararını çıkarıyoruz ve yapıyoruz. Yani kararı biz vermiyoruz, ondan önce şunu yapmadık demiyoruz. Şu yolu yapacağız, şuraya su getireceğiz tarzında bir şey söylemeyiz, ne yapacaksak beraber yapacağız. Aklımızda kalan, gençliğin ve kadının politik alanda ileriye taşıyan o örgütlülüğünü kuramadık, eksikliğimizdir ve özeleştirimizdir. Ama vazgeçmiş değiliz.
– Şu an Ovacık 6 bin nüfuslu küçük bir ilçe. Ovacık’ta halkın kendi kararını verebildiği, sosyalist bir anlayışla yönetim var. Peki, siz bunun bir uygulayıcısı olarak bu anlayışın dünya ölçeğinde uyarlanmasını nasıl görüyorsunuz? Sosyalist bir dünya yaratıldığında, bu yeni dünyanın sanayisi, kitlesel tarımı ne şekilde yapılabilir, buna dair kafanızda canlanan bir şeyler var mı?
Yerelleşme yapılabilir, yani bugün özyönetim olarak ifade edilip ama altyapısı çok tartışılan, hatta bu tartışma götürülüp hendeğe şuna buna mal edildiği bir durum var. Bu konuda kendisini yöneten, yerelleşmeyi güçlendiren, kendi kararını, kendi yönetimini belirleyenlerin olduğu, herkesin bulunduğu alanda kendi doğasını, mimarisini, kültürünü de içinde bulundurarak her alanın kendisini yönetebilecek bir programı olabilir. Şöyle bir şey düşünün siz de bir genç olarak aklınızdakini yapmaya başladınız, neden parayla gazetecilik yapmadınız, niye muhalif oldunuz, neden gazetenize “Muhalif” dediniz. Çünkü kafanızdakini yapıyorsunuz, kendinizi mutlu eden bir iş yapmak istiyorsunuz. Biz bunu yapacağız, ortak aklı sosyalist akıl olarak öne çıkaracağız, kapitalist aklı geriye iteceğiz.
Başkent olarak Ankara veya Dersim Ovacık olarak Bursa Nilüfer’i ve ya Orhangazi’yi yönetmeyeceğiz. Herkesin kendisini yöneten, kendi üretimini yapan Ovacık modeli olmaz ama Ovacık modeline yakın, kendi kültürel değerlerini içine alan başka bir model olabilir bu. Burada önemli olan sosyalist bir modelin olması. Kendi coğrafyasına, kozmik yapısına, kültürüne uygun bir şey inşa edeceksin ve bunu siz kendiniz yapacaksınız. Amaç ne, kendi adaletini, kendi özgürlüklerini, kendi demokratik kararlarını, yaşam biçimini olabildiğince ileriye taşımaktır. Yani devletin sopasının üstünde olduğu değil, halkın kendin, yönetebildiği bir durum.
Ben misal şöyle düşünüyorum, Ovacık’ta suyu, devletin kurumlarına, müteahhide, ticaret yapanlara yüksek fiyatla, ama sivil halka çok cüzi bir fiyatla sağlarken, buranın demagojik yapısından kaynaklı herkese eşit fiyat tarifesi de tartışılabilir. Bu başka başka şekillerde de olabilir. Ulaşımı ücretsiz yaptık ama burada ezilenin ezilmişlik derecesine bağlı olarak işçiye, öğrenciye, kadına ücretsiz ulaşım sağlanırken, diğer kesime paralı ulaşım olabilir. Bunu kendi içinde tartışacak, karar verecek. Ben size “Böyle yapın” deme hakkımın olduğunu düşünemem. Sizin de bizi yukarıdan, Ovacık’la ilgili yönetmesine izin veremeyiz. Öneriler olur mu olur, ama bu Ovacık’ın tartışacağı bir şey olur. Dünyaya yeni geldiğinizi düşünün, yeni bir dünya kuruyorsunuz, hiç para yok ya da kredi kartı yok. İşte burada siz yaşatmak istediğiniz dünyayı kendiniz belirleyeceksiniz, oturacaksınız bana göre böyle olacak demeyeceksiniz, ortak akılla, bilimsel sosyalizmle, karar vereceksiniz.
Sosyal adaleti, toplumsal hakkı, etik davranış şekillerini geliştirdikçe bu örnekler çoğalacak. Bu oldukça inançlar artacak ama bu olmadığı için zor. Biz halen teorik tartışmalarda kalmışız. Marx demiş ki “Siz siyonistsiniz”, yav anlamıyorum ki ben bu kelimeyi. Başka bir şey söyle, yok “Siz pragmatiksiniz”, yahu faydacı de. Niye pragmatiksiniz diyorsunuz, Türkiye’de yaşıyorsunuz. Rusya’da, Almanya’da de ama burada kendine ait bir kelime de. De ki biz anlayalım. Biz senin söylediğini benim, benim söylediğimi senin anlayacağın bir laf olduğunda kafa sallarız evet doğrudur diye. Ama kafa sallama sonrasında işte bizler insanlara “Heh, evet, tam da bu” dedirtmeliyiz. Bunu yapacağımıza inanıyorum. Siz insanların omuzlarına gülerek dokunduğunuzda, onların da size gülerek bakacağına inanıyorum.
– Son olarak size Ovacık fasulyesi ve nohudunu almak isteyenlerin merak ettiği bir soruyu sormak istiyorum. Ovacık’ın nohut ve fasulyesi iyi pişiyor mu?
Burada birkaç arkadaş geldi, “Çok güzel pişiyor” dedi. Hiç zamanım olmadı pişirmeye ama çok samimi söylüyorum, o ne zaman pişmez biliyor musunuz? Yağmur değdiği zaman, biz yağmurdan önce topraktan çıkardığımız için, her zaman yeni mahsul iyi pişer. Burada birkaç arkadaş da söyledi, bir sıkıntı yok. En azından şöyle söyleyeyim, yemek konusunda eşim çok iyi. O buna, “İyi pişti” dediyse iyidir. Çünkü benim aldığım her şeye muhalefet, “Sen almışsan iyi değildir” der. Ama şimdi bana “Bu fasulye çok güzeldir” dediyse iyidir.
BursaMuhalif.com