BOSCH işçisi yazdı;
“Kurtuluşumuz, geleceğimiz, kaderimiz bizim elimizde. Var olan sendikalarla da olacak iş değil. Başka bir sendikal anlayışın ortaya koyulması şart.”
Merhabalar, pandemi sürecinde çalıştığım fabrikadaki durumdan bahsetmek istiyorum.
1.5 metre mesafe, ağzımızdan maske hiç çıkmayacak, çay ve yemekhanede mesafe, fabrikanın koyduğu kurallara dikkat edilecek. İyi de dikkat ettiği halde hastalanan bir sürü arkadaşımız oldu. Yeri geldi elimizde eldiven de olsa aynı makinenin tuşlarına bastık. Dolaplarda yan yana soyunuyoruz, aynı servislere biniyoruz. Dip dibe çalıştığımız, beraber yemeğe gidip çay içtiğimiz işçi hasta oldu. Ama bizi temaslı saymıyorlar. Arkadaşın, yanındaki arkadaşın ismini veremezmiş. Yoksa talimata uymadığı için işveren yaptırım uygularmış. Kronik hastalığı olan, e-devlet üzerinden onaylı işe gelmeyen arkadaşların iş yükünü kalan işçilere yıktılar. Hatta çalışma düzenini de buna göre değiştirdiler. Sırf sayı eksilecek, eksilecek kişinin yerine de başkasını bulamayacaklar diye yaptılar bunu.
Koordinatörler ve onların yardakçıları olan grup başları, “Demokles’in kılıcı” gibi tepemizdeler. İşçiler üzerinde sürekli baskı var. Geçtiğimiz günlerde Audi’nin denetlemesi vardı fabrikada. Hastalık tavan yaptığı için fabrikadaki kısımları gezmeye korktular. Geldikleri gibi gittiler. Kendilerinin gezmeye korktuğu yerde, işçiler ise çalışmaya devam ediyor. Peki bizim canımız, eşimiz çocuğumuz, anne babamız, sevdiklerimiz yok mu?
Pandemi sürecinde biz işçiler dur durak bilmeden, gece gündüz demeden pazarlar da dahil olmak üzere çalışıyoruz. Tatil yok, onun yerine bol bol mesai var. Ama bu da yetmedi. Baktılar eksik nedeniyle imalat aksıyor, 4 aylık geçici sözleşmeli işçiler alındı. Marta kadar üretim hiç durmadan devam edecek. Fabrika 7/24 çalışıyor. Almanya’da bir işçi virüse yakalandığında o hattı komple kapatıyorlarmış. Oradaki üretimi Türkiye’ye kaydırarak devam ediyorlar diye duyduk. Yani Alman işçinin canı kıymetliyken, bize sağlıksız ortamda çalışmak reva görülüyor. Hazır euro da TL karşısında değer kazandığına göre işçilik de ucuz...
4 aylık işçilerin maaşları ve sigorta primleri İŞKUR tarafından ödeniyor. Kendilerine de dört ay bittiğinde kadroya alınmayacakları söylendi. Bunu iş ilanlarında da özellikle vurguladılar. Buna rağmen 4 binden fazla başvuru oldu. İşsizlik yüzünden 4 ay da olsa başvurdu insanlar. Bu olay ülkenin durumunu da gayet iyi özetliyor. Uçan ekonomimize tercüman oluyor.
Gelelim milliyetçi Türk Metal Sendikası'na. Gıkını çıkarıp da bir şey yapmıyor. MESS ile iş birliğinde kopmaz bağlarla görevini yapıyor. 20 günlük ücretli izin için mücadele et desen sanki edecekmiş gibi “Ya işte ekmek geliyor bize Almanya’dan...” ya da "Bak imalat durmayacakmış çarklar dönecekmiş...” O çarkların dönmesi bizim elimizde. Bir gün o çarkı sizin kafanızda parçalayacağımız günler de gelir elbet. Tam bir patron iş birlikçisi sendika ile karşı karşıyayız. Zaten bir kısım işçi de “Alman patron iyi, belki tatil yaptıracak ama hükümet ve Erdoğan izin vermiyor.” hayaline sarılıyor. Bu da sendikanın ekmeğine yağ sürüyor. Yahu arkadaş 25 yıldır Türk Metal üyesiyim. Bu sendika neye merhem oldu ki? Bizden aidat almaktan başka ne işe yarar? Yaptıkları tek şey işçinin kanını MESS-hükümet eliyle emmek.
Bir de işin işçi boyutuna bakalım... İşten çıkarılma korkusu öyle bir kuşatmış ki işveren ne yapsa ne dese hayır deme ihtimali yok. Ustabaşılarına, şeflere itaat eden o kadar işçi var ki yapmayacağı şey yok. Fabrikanın yüzde 25’i grup başlarına, koordinatörlere biat ediyor. Yüzde 25’i ise sendikaya. Geriye kalan yüzde 50’nin büyük bir kısmı ise suskun, boyun eğmiş. Çok az dik duruş sergileyen var. Zaten buna uymayan işçilere de baskı yapılıyor, yerleri değiştiriliyor. Ya da mobbingle işi bırakmaya zorluyorlar. Böyle bir durumda örgütlenmek, pandemi döneminde ücretli izin istemek, hak aramak çok zor oluyor.
2013’te sendika değiştirme dönemindeki kavgalar, yan yana çalışan işçilerin birbirlerine ihanet etmeleri, kimisinin patronlardan, Türk Metal’den yana tavır almaları ikili ilişkileri bitirmiş durumda. Daha yeni yeni birbirlerine selam veriyorlar. Zaten fabrikanın içinde küçük çıkarı için ispiyonculuk yapacak, yalakalık yapacak işçi sayısı hiç de az değil. Bunlar ve buna benzer işçiler de fabrikanın en kritik noktalarında yönetici ya da grup başı, vardiya sorumlusu pozisyonundalar. Kendileri gibi işçiler yetiştiriyorlar. Ben durumun bizim gibi sendika değiştirme süreci yaşayan Renault, TOFAŞ gibi diğer fabrikalarda da böyle olduğunu düşünüyorum.
Ama bu böyle diye de mücadeleyi bırakmamak gerekir. Hani Süleyman ile karıncanın hikayesindeki karınca gibi olmak gerekir. Herkes safını belli etmeli. Çalışma koşulları ağır, geleceksizlik ortada. Hiçbir insan 30-40 yıl bu koşullarda bir fabrikada çalışıp da emekli olamaz. Emekli olsa da zaten ölmüş olur. Aldığımız sözüm ona “yüzyılın sözleşmesi” pul oldu gitti. Borsa oynayarak, kağıt, hisse senedi toplayarak kurtulacağına inanıyorsan yanılıyorsun kardeşim. 18 yıldır bu hükümetin EYT yasasını çıkaracağına inanıyorsan bil ki hayal içindesin.
Bilinçlenmek, okumak, kendimizi geliştirmek gerekir. Patronlar 10 kişilik işi 3-4 işçiye yaptırma hayali kuruyorsa, bunun için adımlar atıyorsa sen de bu fabrikada düzenin değişeceğine inanmalısın. Senin gibi düşünen işçilerle bir araya gelmelisin. Bugün salgını bahane ederek çay molasını 7 dakikaya, yemek paydosunu 30 dakikaya düşürdüler. Her olayı kendileri için bir fırsata çeviriyorlar.
Kurtuluşumuz, geleceğimiz, kaderimiz bizim elimizde. Var olan sendikalarla da olacak iş değil. Başka bir sendikal anlayışın ortaya koyulması şart. Hiç düşündün mü annen, baban, kardeşin, eşin ya da çocuğun ağır bir hastalık geçirdiğinde ödediğin SSK primlerinin bir yere kadar geçerli olduğunu. İşçi kardeşlerinin aralarında topladığı paraların da derdine derman olmadığını.
Emekli olmak artık hayal. Kıdem tazminatı tehlikede. Bugün yarın Erdoğan ve hükümet el koyabilir. Türk Metal’in gıkı bile çıkmaz. Pandemide ölümün kol gezdiği atölyelerde çalışıyorsun, aldığın parayla ay sonunu getiremiyorsun. Nereye kadar böyle devam edeceksin? Nereye kadar grup başının adamı ya da koordinatörün, sendikanın adamı olmak seni kurtaracak. Sadece bitmiş skoru belli maçın uzatmalarını oynarsın. Bugün pandemide çalışırsın, yarın savaşta çalışırsın. Çilen derdin bitmez. 2013 yılında sendika değiştirme mücadelesine girmeseydin bu maaşları da zor görürdün. Bu patronlar zırnık bile koklatmazlardı. Aklımızı başımıza almamızın zamanı geldi hatta geçiyor bile.
BursaMuhalif.com/ Haber Merkezi