Şafak Pala Baba’nın son kitabı Sana da Güle Güle Nezahat, Mart ayının başında Eksik Parça Yayınları tarafından basıldı. Kitaptaki 11 öykünün en önemli ortak paydası, kadınların ve onların varoluşsal sorunlarının görünür olduğu bir imgelem dünyasından süzülmüş, feminist edebiyat eleştirisi okuma listesine dâhil ettiğimiz bir niteliğe sahip olmasıdır. Bir öykü ya da kitap yalnızca kadınlardan söz ettiği için dahi feminist edebiyat eleştirisi için önemli olabilir tabii ama Sana da Güle Güle Nezahat edebi açıdan bundan ötesini imliyor.
“Annemin hiç sesi çıkmıyor dayım bağırmaya başladığında. Şahan dayım da susmak nedir bilmiyor. Annem tek söz etmiyor dayıma. Ya bu erkeklerin durumu da çok zor. Hep öfke, hep kavga. Kadınlar öyle değil. Annemle Şevgin teyzem iki arada bir derede, erkekler yoksa ortada, başlıyorlar gülmeye. Teyzem şarkı söylüyor. Kız Şevgin, diyor annem, sen o bülbül sesinle bütün insanları efsunlayabilirsin. Haklı bence, herkes sussun, Şevgin teyzem şakısın istiyorum. Kabil’le Şahan dayım efsunlansa yeter bana.”
Covid-19 salgınının içinden geçtiğimiz günlerde yayımlanan kitaplar için “şanssız” nitelemesi yapılıyor. Ben pek de öyle düşünmüyorum. Türkiye toplumunun meraklı ve ilgili okuru her koşulda okumak istediği kitabı buluyor. Elbette kitabevlerinin kapandığı, yalnızca internetten kitap satışının yapıldığı bir dönemde bazı şeyler daha zor ama umutsuz değilim.
Sana da Güle Güle Nezahat, Mart ayının başında Eksik Parça Yayınları tarafından basıldı. Şafak Baba Pala’nın Yüzüne Sabah Çiyi Düşmüş ve Sızı adlı iki öykü kitabı daha var. Nilüfer Belediyesi Kütüphaneler Müdürü olarak görevine devam eden yazar, aynı zamanda bir edebiyat işçisi… Nilüfer Belediyesi çatısı altında ağırlıkla kadınlardan oluşan bir ekiple, söyleşiler, sempozyumlar, atölyeler düzenliyorlar. Edebiyatla ilgilenen hemen herkesin dikkat kesildiği çalışmaların mekânı olarak Nilüfer Belediyesi, Türkiye belediyeciliğinde bu bağlamda özel bir yere sahip.
Sana da Güle Güle Nezahat’teki 11 öykünün en önemli ortak paydası, kadınların ve onların varoluşsal sorunlarının görünür olduğu bir imgelem dünyasından süzülmüş, feminist edebiyat eleştirisi okuma listesine dâhil ettiğimiz bir niteliğe sahip olmasıdır. Bir öykü ya da kitap yalnızca kadınlardan söz ettiği için dahi feminist edebiyat eleştirisi için önemli olabilir tabii ama Sana da Güle Güle Nezahat edebi açıdan bundan ötesini imliyor. Ne demek istiyorum biraz açayım.
Feminist edebiyat eleştirisinin kodları
Feminist edebiyat eleştirisi kavram setini kullanırken, toplumsal cinsiyet farklılığını kadın yazarın filtrelemesiyle metne geçiren, cinsiyetler arasındaki asimetrik ilişkiye politik ve kültürel kodlarla yaklaşan, patriarkal sistemle bu cinsiyetler arasındaki iktidar ilişkisini işleyen metinleri işaret ediyoruz. Türkiye edebiyatında Fatma Aliye’den Nezihe Meriç’e, Sevgi Soysal’dan Hatice Meryem’e doğru saçaklanan bu kulvarın kadınları, feminist bilinç ve feminist edebiyatın temsilcileri olarak anılıyorlar. Bu bağlamda Şafak Baba Pala’nın metnine müracaat ederek, birlikte yürüdüğü kadınlara yakından bakmak istiyorum.
“Dinlenen hamuru tezgâha aldı, dört parçaya böldü. Onların hamurları da böyle bölünmüştü. İkiyken dört olmuşlardı. İyi ki de öyle olmuşlardı. Hayatın onlara kattığı tek anlam çocuklarıydı ikisi için de. Dört parçadan birini ayırdı diğerlerinden. Gel bakalım Kadir Efendi, dedi. Avucuyla tezgâh arasında yuvarlayarak dar uzun bir hamur elde etti. “Elinin hamuruyla erkek işi ha. Senin yaptığın olur yani. Erkeklere her şey mubah öyle mi?”
Evlenince kocasının isteğiyle okumaktan vazgeçip, evini yuvaya dönüştüren pek çok kadın gibi Nazik de ev içi emeğinin görünmez olduğu, kocasının başka bir kadına ilgisinin kayışına tanık olduğu bir öykü “Keçi Bacağı”. Hamur yoğurmakla, kadın-erkek ilişkisinin eşitsizliği içinde yoğrulan Nazik’in anlatıcı olarak okura seslenişinde, “kadın okuru ele geçirmek” biçimde tanımlanan, Judith Fetterley’in Direnen Okur (1978) adlı kitabında söz ettiği bir üsluba sahip. Bu nitelik Sana da Güle Güle Nezahat’in tüm öykülerine sirayet etmiş. Kadın okura açıkça bir seslenişi var öykülerin…
Kadın yazarların birbirine çok benzeyen hikâyeleri vardır. Medyascope’da Zeytin Dalı (1) adlı programa katılan Şafak Baba Pala, kendisinin yazma hikâyesi ile ilgili Müge İplikçi’ye şunları söylüyordu.
“Son dönemde üzerine düşündüğüm bir şey var. Aslında küçükken, ilkokulda okurken piyesler yazmıştım hatta oynanmıştı. Ancak neredeyse ‘Sızı’ basılıncaya kadar yazma faaliyetimi rahatça sürdüremedim. Niye yazmadım? Aslında bunun sorgulamasını yapıyorum. Demek ki bir baskı hissediyordum, yazabilirim duygusu alt benimde belki de yoktu. Sürekli sorgulayarak yazma yolculuğum devam etti. Kadınlar üzerine üretilen hikâyeleri hep erkekler yazmıştı, artık kadınlar, özellikle genç kadınlar yazıyorlar ve bu beni çok heyecanlandırıyor.”
Feminist edebiyat eleştirisi yalnızca kadın okura odaklanmaz, eşzamanlı bir biçimde kadın yazarın, sosyal, kültürel ve sınıfsal konumunun da ürettiği metne yansıdığını savunur. Bu bağlamda Sana da Güle Güle Nezahat, evlilik kurumunun en güzel örüntülerinin yanı sıra, alt katmanlarındaki ağır sorunları da işler. Kitaptaki öyküler; kız çocuğunun yetiştirilmesinden (Kazayağı adlı öykü), sevdiği kadınla ilişki yaşamak konusunda cesaretsiz ve düzen içi davranan erkeğe (Kitabın adını taşıyan öykü), kadınların çok sık karşılaştığı taciz sorunundan (Endemik Türler adlı öykü) namus meselesine ve tarım işçisi kadınların sıkıntılarına (Kulağakaçan adlı öykü) kadar tamamı kadınları konu edinen eşitsiz ilişkilerin öyküleridir.
Belki sonsöz olarak yazarın biyoloji eğitimi almış olmasının getirdiği zenginlikten söz etmem gerek. Çiçek ve ağaç adları, doğada karşılaştığımız ve adlarını unuttuğumuz ya da hiç duymadığımız bitkiler, güvercinler metinde inanılmaz bir güzelliğe neden olmuşlar. Unutmadan söz edeyim; kitapta edebi bir yöntem olarak zaman zaman karşılaştığımız “ikiz öykü” de var. Onun keşfini okura bırakarak aranızdan ayrılayım. Sağlıklı günlere kavuşmayı dilediğimiz bu özel zamanda, kitaplarla iştigal etmenin anlamına istinaden, keyifli okumalar diliyorum.,
Kaynak:Duvar/Onur Bütün