Gece, önce 7,7 ile kâbus gibi çöktü Türkiye’nin üstüne. Gün ağardığında, enkaz yığınları arsından saçılan umut ışıkları, bu kez 7,6 ile yerle bir oldu. Aslında hepimizin bildiği, korktuğu, yaşamak istemediği şeyin ortasındaydık. Görevi insanı yaşatmak olan hiçbir kurumun, bu büyüklükte bir felakete hazır olmadığı gerçeğinin kan dondurucu soğukluğunu iliklerimize kadar yaşadık.
Evet, yıkım çok büyüktü. 10 ilde insanlar göçük altındaydı. AFAD tarafından ortalama saat başı yapılan açıklamalarda ölü ve yaralı sayısı güncelleniyordu.
“Her yer kontrol altında, her yere ulaşılmış durumda”
AFAD adına açıklama yapan Orhan Tatar, saat 23.26’da yani depremden yaklaşık 20 saat sonra yaptığı bilgilendirmede, “Çok geniş bir alan. Yaklaşık 25 bin arama kurtarma ekibinin olduğu bir alanda her yere ulaşmak kolay değil ama şu anda her yer kontrol altında ve her yere ulaşılmış durumda” dedi.
Evet, dedi.
“Acil yardım, insanlar soğuktan ölecek”
Aynı saatlerde televizyonlara bağlanan Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş ise “Yerel imkanlarla vatandaşların bakımını sağlamamız mümkün değil. Çok acil yardıma ihtiyacımız var. Kötü hava koşulları devam edecek. Vatandaşların hipotermiden hayatını kaybetme tehlikesi var.” sözleri ile adeta isyan ediyordu.
Bu satırları kaleme aldığımda tarih 7 Şubat Salı, saat ise 03.15’i gösteriyor ve pek çok ilden hala arama kurtarma ekiplerinin henüz ulaşmadığı, çoğu enkazın başında sadece sivil vatandaşların kendi çabaları ile hayat kurtarmaya çalıştığına dair haberler geliyordu. Devlet hastaneleri ve özel hastanelerin bile çöktüğü, havaalanının kullanılamadığı Hatay’dan ise benzer söylemler gün boyu geldi.
TİP Milletvekili Barış Atay, memleketi Hatay’a ulaşmaya çalışırken gece yarısı yaptığı paylaşımda, “Havaalanı var, inemiyorsun. Yol var gidemiyorsun. Şehre giremiyorsun. Binlerce insan göçük altında. Yetkili yok. Otobandaki karı küremekten, yola tuz dökmekten bile aciz bir iktidarsınız. 20 saat oldu hala arama kurtarma çalışması başlatamadınız” diyecekti.
Depremin siyaseti olur mu?
Bir hafta önce birbirini yiyen futbol kulüpleri bile depremzedelere yardım konusunda iş birliği yapmıştı. Zaten ‘birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlar’ bu zamanlar değil miydi? Böyle zamanlarda siyaset yapılır mıydı? Yapılmazdı, yapılmamalıydı tabii… 99 depreminin ardından meydanlarda Ecevit’in yuhalatılmasını saymazsak!
“Cumhur İttifakı olarak sahadayız”
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “Cumhur İttifakı olarak hepimiz sahadayız. Hem AK Parti Genel Merkezi hem MHP Genel Merkezi milletvekillerimizi, MKYK üyelerimizi bölgelere gönderdik. Cumhur İttifakı’nın teşkilatları sahadadır” açıklaması ile Cumhur İttifakı propagandası yapmayı ihmal etmemiş ve sözleri tepki çekmişti. Peki, Çelik’in sahada olduğunu söylediği Cumhur İttifakı, Hatay’ı es geçmiş olabilir miydi?
24 Ocak 2020’de gerçekleşen Elâzığ depreminin ardından şunları yazmıştım:
“Devlet deprem bölgesinde süreci çok hızlı ve başarılı yönetti. Saatler sonra enkaz altından çıkarılan insanlar hepimizi ağlattı. Ama? Ama sadece 72 binanın yıkıldığı unutulmamalı. Bu kuvvetli ama çok büyük olmayan depremden ülke olarak nispeten daha az kayıpla çıkmış olmamız kimseyi kandırmamalı. Olası büyük bir depremde çok daha fazla binanın yıkılabileceği unutulmamalı. Elâzığ ve Malatya’da şans bizden yanaydı. Marmara başta olmak üzere büyük deprem beklenen diğer yerlerde bu kadar şanslı olmayacağımız açık.”
Evet, böylesi büyük bir felakette hayatta kalmak için şansa ihtiyacımız olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Türkiye, dün Marmara’da olduğu gibi bugün de Kahramanmaraş’tan Adana’ya kadar enkaz altında kaldı. Vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli olan devlet ise sınıfta…
Bener depremleri yaşayan gelişmiş ülkelerde uzun yıllardır görülmeyen manzaralar bir daha asla hafızalarımızdan çıkmayacak.
Gidenler de geriye gelmeyecek.
Çünkü deprem büyüktü…
Yıkıcılığı büyüktü…
Kayıp büyüktü…
Halkın güvenli, sağlıklı konutlarda yaşamasını sağlamak, ‘Çök, kapan, tutun’ dışında büyük felaketlere karşı hazırlıklı olmak ise yüktü…
Ya da ‘kader planı‘…
Burak Demirci