“Arkana bakmak eylemini bilmezdin sen.
Her işinde geçmişi geçmişte bırakmayı bilir,
Süratle ve daima geleceğe odaklanırdın.
Kendini yenilemek, yeşillenmek; dallanıp budaklanmak üzerine, ihtisas yapmıştın…”
Böyle yazmıştı Piraye, Nazım’ına,
Hasretten deliye döndüğü uzun gecelerin sabahında…
Öyle ya, henüz 30 yaşındayken asılması istenen,
Defalarca tutuklanıp sürgüne gönderilen,
50’yi aşkın dilde eserleri basılırken, kendi memleketinde yasaklanan bir şairdi O.
Yaşadığı adaletsiz yıllara rağmen, dik duruşundan ve mücadelesinden zerre taviz vermemiş,
En çileli zindan günlerinde dahi aydınlığa olan inancından vazgeçmemişti.
Durmadan ve korkmadan yazdı Nazım.
Kağıda döktüğü kelimelerinden bir gün olsun pişmanlık duymadı.
‘Keşkelerle yaşanmaz’ derdi zira,
‘Keşkelerle bir ömür inşa etmek zayıf insanların işi…’
13 yılı parmaklıklar arasında yaşanan bir aşksa da onlarınki,
Nazım’ı bilse bilse, en iyi Piraye bilirdi.
Varlığı ile temas etmeden bile ışığıyla kendine çekerdi Nazım.
Teşvik eder; öğretir, önder olur ve sanki aydınlatmak en mühim vazifesiymiş gibi, dünyadaki varlığını sürdürürdü.
Hayatının büyük bir bölümü hapislerde ve sürgünlerde geçen Nazım,
Yine de boyun eğmedi, sürünmedi, el etek öpmedi.
Esas olan sadece yaşamak değildi onu için.
Asıl mesele insana yakışır şekilde, evvela onurlu yaşamaktı.
Ömrünün son 12 yılı da ülkesine özlem duyarak geçti.
“Bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da,
insanca yaşadım diyebilirim” demişti.
Bu dünyadan bir Nazım Hikmet geçti.
Mezarı ülkemizde olmasa bile,
Aşkları, davası, sözleri, şiirleri bize en büyük miras olarak kaldı.
İyi ki doğdun Mavi Gözlü Dev
İyi ki doğdun Nazım Hikmet…
Seçil Semiz Özcan
Dipnot: Kaynak olarak Vikipedi ve Nazan Arısoy’un ‘Piraye’de Nazım Olmak’ kitabı’ndan yararlanıldı