Uludağ’da yaklaşık 30 özel-kamu firması doğal kaynakları şişeleyip satıyor. Çevreciler, Bursa’nın susuzluk riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek, suyun şişelenmesine itiraz ediyor. Uludağ kaynaklarının ticarileşmesinde kamu kurumları da öncü rol üstleniyor. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devleti anonim şirket gibi yönetme sözü; doğal kaynakların ticarileştirilmesindeki aktörleri gösteriyor.
Evliya Çelebi 1640 yılında Bursa ziyaretini, güncesine; iki bin altmış çeşmenin varlığı ile bunların kaynağının Uludağ’dan geldiğini not etti. Daha sonraki gezilerinde Çelebi, Bursa için “sular şehri” ifadesini kullanınca kent ‘bol su kaynağı olan’ yer olarak anılmaya başladı. Özellikle 2000 sonrası Bursa’nın su kaynakları şişelenmeye başladı. Doğal su kaynakları, köylülerin, orman eko sistemindeki canlıların ve bitkilerin kaynağı olmaktan çıkıp su şirketlerinin tekeline bırakıldı. Uluslararası normlara göre, “temiz su hakkı” her insana eşit olarak ulaştırılması gerekiyor. Ancak Uludağ’daki kaynakları şişeleyenler arasında yalnızca özel şirketler yok. Bursa Büyükşehir Belediyesi de doğal kaynakları şişeleyip, ücret karşılığında halka ulaştırıyor…
Anonim şirket gibi ülke yönetmek
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, küresel ısınma nedeniyle değişen iklim koşullarına bağlı olarak azalan yağış miktarı, aşırı buharlaşma, hızlı tüketim ve kirlilik nedeniyle dünyadaki temiz su kaynakları hızla tükeniyor. Dünya nüfusu hızla artmaya devam ediyor. Bütün parametrelere bağlı olarak suya erişim de giderek zorlaşıyor.
Bursa İl Sağlık Müdürlüğü’nün Mart 2020 raporuna göre, Uludağ kaynaklarını şişeleyip satan 26 firma bulunuyor. Ancak raporda Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin “Bursa Su” ve “Muradiye Su” markaları bulunmuyor. Belediyenin firmaları ve resmi kaynaklar dikkate alındığında Uludağ’da 28 farklı kaynaktan şişeleme yapıldığı ortaya çıkıyor. Fakat, Uludağ’da kaçak kuyuların olduğu da şehirdeki iddialar arasında. Yasa ve mevzuatlara göre, belediyelerin kamusal sorumluluğu doğal kaynakları özelleştirip, şişeleyerek halka ulaştırmak değil. Türkiye’nin özelleştirme serüveni 24 Ocak 1980 kararlarına dayandırılıyor. AKP iktidarı sonrası özelleştirmelerin en üst aşamaya geçtiği Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015 yılında Balıkesir Ekonomi Ödülleri Töreni’nde, “Ben bu ülkenin anonim şirket gibi yönetilmesini istiyorum” diyerek niyetini açıkça ifade etmişti. Erdoğan’ın sözlerine paralel olarak Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesinde su markalarıyla ilgili şu ifadeler yer alıyor: “2018 yılında üretime başlayan, Türkiye’de 26 il ve dünyanın 7 farklı ülkesinde tüketiciyle buluşarak, yıllık 40 milyon TL ciro ile kent ekonomisine katkı sağlayan Muradiye Su markasının ardından Bursa Su markası ile sektördeki pazar payını artırmayı hedefliyor.
Bilinen dışında kaçak kuyularda mevcut
Belediye sitesinde, devam eden açıklamalara göre yine Uludağ’dan şişelenen doğal kaynak sularının halka ucuz ve sağlıklı ulaştırıldığı iddia ediliyor. Oysa, Bursa’nın dağ köyleri ve aynı zamanda milli park olan Uludağ ekosistemi için suyun önemi tartışılmaz. DOĞADER Başkanı Sedat Güler, Uludağ kaynaklarının şişelenmemesi gerektiğini belirtiyor. Güler, belediyelerin de su şirketleri kurarak Bursa’nın doğusunda yoğunlaştığına dikkati çekiyor ve ekliyor: “Alaçam, Çayönü gibi köylerde su şirketleri bulunuyor. Biz kaliteli içme suyunun satılmasına karşıyız.” DSİ’ye BUSKİ’ye yazı göndersek bile, Uludağ’da kaç şirketin su çıkardığını bilemiyoruz diyen Güler, kaçak kuyuların olduğunu iddia ediyor.
‘Milli parklarda ticari işlem yapılamaz’
Evliya Çelebi’nin Bursa güncesinde yazdıklarının artık güncelliğini kaybettiğinden söz ediyor Güler: “Bursa artık suyu bol olan bir şehir değil. Uludağ gibi su kaynağımız var ve bu Bursa’ya yetmiyor. Kimi çaylarda yazın damla su kalmıyor. Şirketler, suyu toprağa değdirmeden borulara aktarıp satıyorlar. Bursa, susuzluk riski yaşayan bir kent.” Özelleştirmelerin 20 yılı aşan süredir bir geçmişinin olduğundan bahseden DOĞADER Başkanı Güler, kendi yaptıkları incelemelerde su yataklarına ‘damla’ su düşmediğini ekleyerek, “Gürsu ovasından denize ulaşıyor bu su. Köylüler, buradaki sularla tarlalarını suluyordu. Şimdi böyle bir şey kalmadı. Sorun şu; doğanın kaynaklarını insanlar tekeline almaya çalışıyor. Derelerin özgür akması gerekir. Suyu kestiğinizde oradaki iklimi de değiştirirsiniz. Kim olursa olsun, susuzluk riski varken suyun şişelenip satılmaması gerekiyor. Şirketler, su borularını çekmek için ormanları da kesiyor. Suyun toplayıp götüreceği minareller de böylelikle engelleniyor. Dünya’nın en kaliteli içme sularının dahi içerisinde plastik parçacıkları bulunuyor. Petro kimyadan üretilen şişelerin içerisinde bekletilen su ne kadar sağlıklı olabilir? Bunlar hem sağlıklı değil hem de susuzluk riski yaşayan bir yerde suyun satılması gibi bir durum olmamalı. Bizim talebimiz, su şirketlerinin hepsinin kapatılıp oradaki suyu Bursa halkının kullanması. ‘Bursa’da su çeşmeden içilir’ bu BUSKİ’nin sloganı, destekliyoruz. Uygulamaların da buna uygun olması gerekiyor diyoruz” diyor.
Bakanlık sessiz
Bilinene göre Türkiye’de şişelenmiş su pazarının önemli bir kısmı, Bursa’da kurulu bulunan su işletmelerinden karşılanıyor. Şirketler, Milli Parklar Kanunu’na göre hiçbir ticari faaliyet yapılmaması gereken Uludağ’ın zirvesine kadar uzattıkları borularla, Uludağ’ı kurutuyor. Düşük bir ücret ödeyerek aldıkları ruhsatlar ve yine düşük ücretlerle ödenen su kullanım bedeliyle gerçekleştirilen üretimle ilgili eleştiriler mevcut. Kanunlara göre milli parklarda hiçbir ticari işlem yapılamaz. Uludağ’daki su kaynaklarının şişelenmesi, elde edilen kar ve doğaya verilen zararla ilgili, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı’na gönderdiğimiz “bilgi edinme” kapsamındaki dilekçeye yaklaşık 40 gündür cevap verilmedi.
Bursamuhalif.com/Osman Çaklı