Depremin yoğun olarak hissedildiği Bursa’da yaşayan görme engelli yurttaş Merve Erbek’le, deprem konusunda engelli bireylerin farkındalıklarına dair konuştuk. Erbek, olası bir afet durumunda kendilerinin yerine ilk olarak “sağlıklı” bireylerin kurtarılacağına inanıyor.
17 Ağustos depreminin üzerinde 23 yıl geçti. 17 Ağustos takvimlerde bir yıldönümü olarak kendini göstermeye başladığı andan itibaren gözler yeniden Türkiye’nin deprem bölgesi olmasına ve olası büyük İstanbul depreminin senaryolarına çevriliyor. ‘Büyük İstanbul depremine hazır mıyız?’, ‘Marmara’da binalar depreme ne kadar dayanıklı?’, ‘Böyle bir afetten etkilenecek ne kadar insan olacak?’ soruları her televizyon kanalında ya da haberde tartışılırken, kuvvetle muhtemel ‘görmediğimiz’ için es geçtiğimiz önemli bir nokta kıyıda kalıyor.
Merve Erbek 31 yaşında, iki çocuk annesi. Hem kendi hem de eşi görme engelli olan Merve, depremin sürekli kendini hatırlattığı Bursa’da ailesiyle bir arada yaşıyor. Hayatını her an deprem olabilecekmiş gibi planlayan Merve, bu konuda birçok eğitime katılmış, evini, eşyalarını depreme göre konumlandırmış. Biz de 17 Ağustos’un 23. yılında deprem konusunu engelliler açısından ele almak için kendisiyle konuştuk. Devletin, toplumun deprem konusunda farkındalığını, görevlerini kendisine sorarken, engellilerin de bu konuda yapabilecekleri üzerinde durduk.
Devlet engelli bireyleri önemsemiyor
Merve’ye göre engelli bireyler afetler konusunda yeterli bilgiye sahip değil. Bu konunun unutulduğunu, özen gösterilmediğini ve önem verilmediğini düşünüyor. Ancak bu, bireylerin kendi sorumsuzluğundan kaynaklanan bir bilinçsizlik değil. Çünkü Merve’ye göre insan bilmediği bir konuda nasıl bilinçlenebilir ki? Devamında da şunları söylüyor: “Bunun başlıca sebebi de ülkedeki bilinçlendirme çalışmalarının yetersiz kalması. Devletin her vatandaşa bu konuda bilgi verirken engelli bireyleri bu konuda unutması ve önemsememesi önemli bir sorun.”
Merve, “Bana gelip deprem sırasında hangi pozisyonda ne yapmam gerektiği anlatılmazsa ben ne yapmam gerektiğini bilemem” diyor ve engelli bireylerin bu anlar için çalıştırılması ve hazırlanması gerektiğini ekliyor.
“Afet eğitimleri ulaşılabilir değil”
Ancak bu konudaki beklentileri sadece yetkililerin kendi ayaklarına kadar gelmesi değil. Belki belirli periyotlarda -olması gerektiği gibi- bu konuda bilinçlendirme yapılsa da aslında Merve’nin talebi daha erişilebilir bilgilendirme çalışmaları. Bunu basit bir örnekle açıklıyor: “Örneğin ben bir doğal afet eğitimine gittim. Ama gittiğimde sadece engelsiz bireylerin düşünüldüğünü anladım. Slaytlar betimlenmemiş oluyor. Biz bu eğitimlerin sadece engelli bireylere özel hazırlanmasını istemiyoruz. Örneğin bir deprem olduğunda kapı önündeki dolap devrildiğinde bu engelli bireyin de engeli olmayan bireyin de ortak sorunu olacak. Dolayısıyla bu eğitimler de herkese hitap edebilir olarak tasarlanmalı. Ötekileştirilmeden yapılması gerekiyor. Ben gittiğim doğal afet eğitiminde erişilebilir bir eğitim almak isterim.”
Deprem bilinci yalnızca deprem anında veya sonrası neler yapılması gerektiğiyle sınırlı değil. Tedbirler, bu anlara hazırlık için alınıyor sonuçta. Bunun da en önemli sac ayaklarından birisi binalar. Türkiye’deki binaların depreme dayanıklılığı herkes için soru işaretiyken, konu engelli bireyler olduğu zaman kocaman bir ünleme dönüşüyor. Bu binalar günlük hayat için bile erişilebilir değil ve deprem ihtimali konuşulunca büyük bir ihmale kapı aralanıyor. Merve bu konuda binaların daha erişilebilir olması gerektiğini düşünüyor ve ekliyor, “Örneğin bedensel engelli birisi deprem sonrası binayı terk etmesi gerektiğinde asansörü kullanamayacak. Bu olasılıklar için binalar erişilebilir hale getirilebilir. En basit olarak bir rampa yapılabilir. Eğer bedensel engeli olan bir kişi deprem konusunda bilinçliyse, daha erişilebilir binalar tercih eder zaten.”
Kendisi her ne kadar deprem konusunda bilinçli olsa da binayı ilk terk edenlerden olduğunu söylüyor. Deprem anında yaşanan kargaşada bu zamana kadar hiç zarar görmemiş ama bunun yaşanma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu ifade ediyor. Bu olasılık bedensel engeli bulunanlarda ya da görme engeli yeni oluşmuş bireylerde daha yüksek. Deprem kargaşası bu noktada en büyük korkularından biri. Merve deprem anında binayı ilk terk eden olma durumunu bu korkuya bağlıyor ve bilinçaltında bu ihtimalin kendisini tetiklemiş olabileceğini söylüyor.
“Enkaz altında kendi ismimi söylemeyeceğim”
Konuşma sırasında çok sakin bir şekilde söylediği şu sözler ise oldukça enteresan: “Deprem olduğunda, enkaz altında kaldığımızda gerçekten bizi kurtarmak istemeyeceklerini düşünüyorum. Şu an deprem olsa ve enkaz altında kalsam ben kesinlikle kendi adımı söylemem kurtarın derken, başka bir isim söylerim. Öncelikli olarak engelsiz bireylerin kurtarılacağına inanıyorum.” Neden böyle bir şey düşündüğünü irdelediğimizde ise oklar toplum baskısına dönüyor. Çünkü Merve’ye göre Türkiye toplumu engelli bireyleri tanımıyor ve sevmiyor. Ev sahiplerinin yangın çıkarma ihtimalleri olduğu için engelli yurttaşlara evlerini kiralamadığını aktarıyor. Eşiyle beraber otobüse bindiklerinde diğer yolcuların ya kardeş ya da arkadaş olabileceklerini düşündüğünü ve toplumun engelli bireylerin olumlu herhangi bir şeye layık olmadıklarını düşündüğünü söylüyor ve devam ediyor, “Depremden sonra birçok sağlıksız birey olacak ve sağlıklı bireylere ihtiyaç olacak. Ben bizi gözden çıkaracaklarını düşünüyorum açıkçası. Bu bizim hüsnükuruntumuz olabilir ama böyle düşünmemize yol açacak koşulları ortadan kaldırmalılar o zaman.”
Merve’nin bir diğer korkusu ise afet sonrası toplanma alanları. Böyle durumlarda herkes temel ihtiyaçlarına ulaşabilirken, engelli bireylerin nasıl bir yol izleyebileceklerini merak ediyor.
Engelli yurttaşların korkuları giderilmeli
Her ne kadar bu korkularını çevresinde arkadaşlarıyla paylaştığında boşa bir korku yaşadığı tepkileriyle karşılaşsa da Merve’nin bu konuda cevabı net: “Türkiye’de bir engelli olarak yaşasaydınız bu korkuların neden oluştuğunu anlardınız.”
Bütün bunlar yaşanması beklenen bir ihtimalde neler olacağına dair içerisinde korku barındıran öngörüler. Hiçbiri yaşanmayabilir veya daha kötü senaryolarla da karşılaşılabilir. Teknik tedbirlerin alınması önemli bir zorunluluk, sosyal sorunların giderilmesi ise müşterek yaşamın gerekliliği. Merve’nin de dediği gibi eğer bunlar bir hüsnükuruntuysa ortadan kaldırılması gerekir. Yok eğer böyle bir gerçeklik varsa da önlemlerin çok geç olmadan alınması gerekir. Bu tip korku senaryolarına karşı toptan bir reddediş göstermeden önce akıllara 2019 yılında İstanbul’da 5.8 büyüklüğünde yaşanan depreme okulda yakalanan 8 yaşındaki engelli bir öğrencinin öğretmenleri tarafından değil de kendi yaşıtı iki öğrenci tarafından okuldan dışarı çıkarılmasını getirmek lazım.
Zehra Değirmenci