Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA

Borsada 'deprem' etkisi!

Haber Giriş Tarihi: 05.04.2023 13:45
Haber Güncellenme Tarihi: 07.04.2023 11:52
Kaynak: Haber Merkezi
Haberyazilimi.com
Borsada 'deprem' etkisi!

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler ciddi yıkımlara yol açtı. Bir taraftan enkaz altında kalanlar çıkarılmaya çalışılırken, diğer yanda borsanın açık kalması kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı. Üç gün boyunca açık kalan Borsa İstanbul, birçok yurttaşın zarara uğramasına sebep oldu. Borsa, depremi takip eden üçüncü gün kapanmış ve yalnızca üçüncü günün işlemleri geriye alınmıştı. Geçtiğimiz hafta başında çeşitli önlemler ile birlikte tekrar işleme açılan Borsa İstanbul'un deprem sürecindeki durumunu ve sonrasını ekonomist Remzi Kır ile konuştuk. 

Borsa, depremden 3 gün sonra kapandı. Bu ne anlama geliyor?

- Şimdi öncelikle liyakat sorununa geliyoruz, kurumların iyi çalışması için organize olması gerekiyor organize olabilmesi için de işi bilen kişilerin yetki ve sorumluluklarının olması gerekiyor. Dolayısıyla onların kendi kararlarını kendilerinin alabilmesi gerekiyor. Borsa İstanbul’un da açık ya da kapalı olmasının kararı Borsa İstanbul’a aittir. Borsa İstanbul bir anonim şirkettir. Kendileri açık ya da kapalı olmanın kararını verebilir. Şimdi, deprem bölgesinde, geniş bir alanda, Elazığ ile birlikte 11 il afet bölgesi ilan edildi. Yaklaşık 380 bin kişilik bir yatırımcının o bölgelerde yaşadığı biliniyor. Bunun yanı sıra o bölgeye görevli ya da gönüllü giden binlerce kişi var. Ya da kendi şehirlerinde kalıp da bu işin lojistiğiyle ya da farklı noktalarıyla uğraşan dolayısıyla kendi yatırımlarıyla ilgilenemeyecek 400 binin üzerinde yatırımcıdan bahsediyoruz. Bu birincisi.

"Açılmadan kapanması gerekirdi"

İkincisi, bölgede iletişim ciddi derece koptu. Borsa bir organize piyasadır. Bütün alıcılar ve satıcıların her türlü bilgiye ulaşabildiği ve kendi kararlarını verebildiği ortamlarda işlem görmesi ve yapması istenir ve beklenir, doğrusu da budur. Bu sebepten ötürü bu denli büyük bir afetten ötürü, açılmadan kapanması gerekirdi. Çünkü daha ilk saatlerde devlet 4. dereceden afet alarmı verdi, yani bütün dünyaya yardım talebi içeren bir duyuru yaptı. Bu “Çok büyük bir doğal afet yaşıyoruz ve bu doğal afetin altından tek başımıza kalkamayız, gelin siz de yardım edin” anlamına geliyor. Dolayısıyla, Borsa İstanbul’un da daha sabah açılmadan doğrudan kapanması gerekirdi. Ancak Borsa İstanbul açıldı ve bir miktar düştü. Bölgede bir faaliyet gösteren firmaların tahtaları kapattılar ve onlardan bilgi istediler ama o firmalara yatırım yapan yatırımcılardan herhangi bir bilgi istenmedi ve onlara herhangi bir bilgi gelmedi. Bu duruma rağmen devam ettiler. İlk gün bir miktar düştü. İkinci günden sonra ise çöktü ve üçüncü günde taban yedi, devre kesti, kendini kapattı.

"Sadece evlerini, arabalarını ve yakınlarını değil, servetlerini de kaybettiler"

Tabi bu arada, “işlem yapamayan insanların üzerinden para kazanıyorsunuz” benzeri çok ciddi bir kamuoyu oluştu. Kapatıldıktan sonra, 8 Şubat’ta yapılan işlemler geriye alındı. Kamuoyunda, 6-7 şubatta depremden ciddi derece zarar gören ya da giremeyecek derecede, kendi yatırımını bakamayacak derecede bu işlerden uzak kalan insanlardan dolayı bir hassasiyet ve talep oluştu. Bir yandan da 2 buçuk günlük bu düşüşlerden etkilenen ve dolayısıyla zarar eden kişilerin -bana göre- “samimi olmayan” talepleriyle sosyal medyada ciddi bir tepki oluştu. Dolayısıyla 400 bin kişi diyoruz, ancak toplamda borsada 4 milyon yatırımcı var. İşlem hacminin büyük bir kısmını, küçük bir azınlık oluşturuyor. Ancak düşük işlem hacmine sahip olan çoğunluğu aileleriyle birlikte düşündüğümüz zaman bu 10 – 12 milyon kişi anlamına gelir. Bu da pozitif ya da negatif, yaklaşan seçimlerde oy potansiyeli demek. Tersine giderseniz, 10 milyon kişiyi küstürmüş durumdasınız, onların istediğini yaparsanız 10 milyon kişiyi memnun etmiş olursunuz ve bu oya tahvil edilir. Bu tepkilerden sonra Borsa İstanbul apar topar kapatıldı. Bu arada deprem bölgesindeki yaklaşık 400 bin yatırımcı içerisinde, VİOP (Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası) kredili işlem yapanlar, evlerini arabalarını, belki yakınlarını kaybetmekle kalmadı; üstüne üstlük servetlerini de kaybettiler. 

Bunun haricinde depremden doğrudan etkilenmeyen, deprem bölgesinde olmayan yatırımcıları ne yönde etkiledi?

- Bazı, 2-3 sektörün hisseleri yükseldi. İşte bu kapatılması gereken ve kapatılmayan dönemde, bunları fırsat bilen kişiler tarafından yukarı sürüldü. 

Öyleyse biz kapatma kararının gecikmesinin bilinçli olduğunu söyleyebilir miyiz?

-  Nasıl olsa açıldı, devam etsin mantığıyla da olabilir. Hangisi olduğunu bilmiyorum ama yalnızca 400 bin kişi için değil, 4 milyon yatırımcı için ciddi bir güven kaybına sebep oldu.

Bunun yabancı yatırımcıya da etkisi olur mu?

- Zaten yabancı yatırımcı yok denecek kadar az, biz bizeyiz. Tabi, onların gelmesi ve yatırım yapması açısından da bu negatif bir işlem. İlerleyen dönemde beklenen Marmara depremi olursa, ki olacağı varsayılıyor, insanların kafasında hep bu düşünce olacak: “Ya o deprem bölgesindeki yatırımcının yerinde ben olsaydım?” Çünkü insanlar servetini kaybetti. Eğer, depremden bir şekilde sağ kurtulduysan hayatını devam ettirmen gerekiyor. Bunun için istesek de istemesek de paraya ihtiyacımız var. Bu servetimizi, daha evvelden yaptığımız yatırımı olağanüstü dönemde kullanmak var. Onu kullanamayacak durumda olmanın getirdiği bir güvensizlik ciddi derecede oldu. 

Borsa derhal kapansaydı nasıl bir tablo oluşurdu?

-  Oraya giden gönüllü ya da görevli kişiler ya da oradaki borsaya kote olmayıp da oradaki şirketlerle alım satım yapan ya da bölgede faaliyet gösteren birçok şirket var, birçok sektörde firmanın orada şubeleri var. Daha yeni yeni, vefat eden, ulaşılamayan çalışan sayılarını ya da şu kadar mağazamız, şubemiz, ofisimiz kullanılamaz halde diye açıklıyorlar. Dolayısıyla hasar tespit çalışmaları olurdu, bir hafta kapalı kaldıktan sonra açılması daha sakin olurdu, insanlardaki bu tedirginlik giderdi. En azından insanlarda bu ilk başta oluşan tedirginlik ortadan kalkardı.

Bundan sonra ne olacak?

-  Şimdi borsa, tekrar açıldı. Daha açılırken de birçok önlem alındı. Bunlar; ilk olarak BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) tarafındaki fonların borsaya yönlendirilmesi. Bu da BES’teki devlet katkısı %10’dan %30’a çıkarılması ile oldu. Yani, tahvil oranını azaltıp borsadaki hisse senedi oranı artırıldı. İkincisi, Türkiye Varlık Fonu devreye girdi. Türkiye Varlık Fonu daha evvelden sadece kendi bünyesinde bulunan şirketlerin hisselerinin alım-satımını yaparken genişleyerek bütün şirketlerin hisselerini alım satım yapabilmesinin yolu açıldı. Tabi bu kaynak hisselerdeki volatiliteyi yani oynaklığı azaltmaya yönelik bir hareketti. Artı şirketlere kendi hisselerinin geri alımında kolaylıklar sağlandı ve bu stopaj oranları %15’ten %0’a düşürüldü. Birçok şirket hisse geri alım programı açıkladı. Bunun için kaynaklar ne kadar kaynak ayırdıklarını KAP’a (Kamuyu Aydınlatma Platformu) attıkları bildirim ile duyurdular. Şirketler büyüklüklerine göre belirli miktarlar ayırdılar. Bu üç madde ana önlemlerdi. Bir de bunun yanı sıra başkaca: Açığa satış yasağı konması, algoritmaların yavaşlatılması gibi bazı teknik önlemler de uygulandı. Dolayısıyla borsanın yukarıya doğru seyrini isteyen, aşağı düşmesini pek istemeyen bir yapı oluşturuldu. En azından Çarşamba ve Perşembe işe yaramış görünüyor. Tabi, taşıma suyla değirmeni ne kadar döndürürüz bilmiyorum. İlerleyen dönemde bunlar daha rayına oturacaktır. Çünkü insanların kafasında halen bir şaşkınlık, halen daha depremle ilgili korku, kaygı ya da o bölgedeki yakınları, akrabaları eşi dostu gibi yakınlıkları sebebiyle bir travma mevcut. Bu travmayı da kolay atlatacağımızı düşünmüyorum.

Aksi bir durum olmadıkça 18 Haziran’a kadar seçimin gerçekleşmesi gerekiyor. Sizin anlattığınız tabloyu da göz önünde bulundurduğumuzda nasıl bir mali durumla seçime gideceğiz?

Seçim dönemi, kamu kaynaklarının ne şekilde kullanılacağı önem kazanacak. Şu anda kredilerde kısıtlama mevcut, kamu bankaları belirli bir seviyeye kadar kredi veriyorlar, bu konut kredisi olsun tüketici kredisi olsun fark etmiyor. Bunları iyice daraltma yoluna gittiler. Bunları parasal genişlemeye ne kadar etkisi olacak? Yani parasal genişleme ne ölçüde yapılacak?

"Kamu bankaları, kanunen yapabileceklerinin çok üzerinde bağış yaptı"

Mesela tüm televizyonlar ortak yayın yaptı ve bu ortak yayın ile 115 milyar 146 milyon528 bin liralık bir yardım toplandı. Bu rakamın büyük bir kısmı kamu kurum ve kuruluşlarından geldi. En sürprizi ise Merkez Bankası oldu. Merkez Bankası normal şartlarda, matbaa kendisine ait olduğu için bu miktar parayı basabilir ve parasal genişlemeye gidebilir ancak onun yerine 30 milyarlık bir bağış yaptı. Aynı şekilde kamu bankaları ve Varlık Fonu’na dahil olan şirketler de yaptılar yardım ve bu durum bir anlamda devletin parasını tekrar vatandaşa vermek gibi oldu. Aslında kurallarla yönetilmemiz gerekiyor, anlık kararlarla değil. Eğer kurallarla yönetilmezsek bugün kafamıza estiğinde böyle söyleriz, yarın farklı bir şey söyleriz o anki düşüncemize göre… Dolayısıyla bir yanlışlık da orada yapıldı. Kamu bankalarının, bu bağışlar sebebiyle, kanunen yapabileceklerinin çok üzerinde bir bağış yapmaları söz konusu oldu. Merkez Bankası’nın bilançosuna bu durum nasıl yansıyacak? Çünkü karşılığı olmazsa bilançoda büyüklüğe gitmesi gerekecek. Televizyonda “Ben şu miktar yardım yapıyorum” demek yerine, enflasyonu doğrudan göze alıp para basabilirdi. Ama bu tercih edildi. İlerleyen dönemde bu seçim sonrasında özellikle bu bize; enflasyon, hayat pahalılığı ve alım gücünde düşüklük olarak geriye dönecek. 

Depremle beraber fiziki enkazın yanı sıra mali bir enkazın altında kaldığımızı da söylemek mümkün o halde?

-  Düğmeyi baştan yanlış iliklersek, alttaki düğmeler de doğru iliklenmiyor. Yanlışlar silsilesi devam ediyor. Dolayısıyla daha evvelden yapılan küçük, belki de masum, anlık bir karar sonucu oluşan yanlışlık, ilerleyen zamanda çok büyük ve geri dönülemez başka yanlışlara sebep oluyor. Dolayısıyla, ilerleyen süreçte ben, vergilerin artması, halihazırda mevcut olan vergilerin oranlarının artması belki yeni vergilerin gelmesi gibi önlemler bekliyorum. Ekonomik, fiziksel ve duygusal yaralarımızı sarabilmek için belirli bir program uygulamak gerekiyor. O programı uygulamazsak her bakımdan sıkıntıya düşeriz. 

"Eğer yardım hareketleri baltalanırsa..."

Zaten Yurt içinden ve yurt dışından birçok kişi bağışta bulundu. Bu bağışların üzerine, birlikte koordineli ve düzgün bir şekilde çalışılması, yol gösterici olunması gerekirken örneğin AHBAP derneği hedef haline getirildi. Çünkü Ahbap çok fazla mali güce sahip oldu. Ahbap, normal şartlarda dernekler statüsünde, içişleri bakanlığı tarafından denetlenen bir kurum. Yani, istediği zaman denetleyebilir, istediği gibi yol gösterir ki zira bu dernek de, bu depremde ve önceki doğal afetlerde bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla beraber, belediyelerle ve valiliklerle birlikte, onların yol göstericiliğinde çalışan yardımcı bir dernek. Ama özelliği, gönüllülerden oluşması. Dolayısıyla hiçbir karşılık beklemeden, belki bir öğrenci cebindeki son parayı veriyor, belki bir kişi bir maaşını bağışlıyor. Herkes kendi gücü ölçüsünde, o anki duygu durumuna göre elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor. Bu Afad’a gitmiş, Ahbap’a gitmiş bunun hiç önemi yok aslında. Dolayısıyla orada yapılmak istenen niyet önemli, bu niyeti baltalanmamak önemli. Eğer bu baltalanırsa yarın öbür gün, gönüllü olan insanlar küstürülürse, ileride potansiyel olarak gönüllü olabilecek gençlerin ya da bu işe ciddi kaynak aktarabilecek varlıklı kişilerin bu alana girmemesine sebep olur, şevkini kırar. Bu da toplumun yardımlaşma özelliğini zayıflatır. Çünkü yardım oraya yahut buraya yapılmış önemi yok. 

AHBAP’a ya da farklı bir kuruluşa yardım yaptığımızda, yardımımızın güvenli bir şekilde ihtiyaç sahibine ulaşıp ulaşmayacağını nasıl bilebiliriz?

- Şimdi bu güvenliği sağlamak yine devletin görevi. Kanun yapıcısının ve uygulayıcısının görevi -ki derneklerin çok sıkı denetlendiğini biliyorum- kim ne yapmış, yapılan bağış nerede ne şekilde kullanılmış bunu denetlemektir ve eğer uygunsuz bir durum varsa da bu hukuki olarak incelenir. Onun da hukuki sonuçları olur. Bu tip sivil toplum kuruluşlarında yönetimde olan kişiler, göz önünde olan, herhangi bir maddi kaygısı olmayan kişilerdir. Kısacası gönüllülük esastır aslında. Burada güvenmek gerekiyor, usulsüz bir şey yapmayacağını varsaymak gerekiyor. Eğer ki yapılıyor olduğu görülür ve izlenirse, para hareketi bankalardan, mal hareketi gelir idaresi başkanlığından e-fatura, e-arşiv fatura üzerinden anında görülebilir. Denetlenmesi çok uzun sürecek bir durum değil. 

Onur Egemen

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.