Yazıma normal akışında başlamayı çok isterdim…
Ama maalesef ki; kaderin zekayı kullanmanın önüne geçtiği topraklarda bu pek mümkün olamıyor!
Büyük bir doğa olayı yaşadık, yaşayacağımız belliydi, bilim insanları tarafından da defalarca bölge işaret edildi!
Ancak biz yaşadığımızda neler yapacağımızı konuştuk, Edis’in ‘Martılar’ şarkısı eşliğinde tatbikat yaptık, imar barışını büyük bir gururla duyurduk, AKUT gibi işleyen bir sistemi saf dışı bıraktık vs.
Adeta isyanla doğan bizlere bile ‘Coğrafya kaderdir’ dedirten bir sistemin figüranlarıyız!
Söylenecek çok da fazla bir şey yok!
Başımız sağ olsun…
Şimdi izninizle belki sırası değil biliyorum ama sizlere ‘merhaba’ demek isterim…
…
Bir önceki kurumda yazmaya başlarken ilk yazımın başlığı ‘Hoş bulduk 10. Köy’dü…
Haliyle o köyde de barınamadık…
11’i de görmek varmış…
Neyse;
Bir de açıkçası üzerime yapışan ‘Bursaspor yazarı’ tanımından da iyiden iyiye sıkılmıştım…
Yaşadığım, doğduğum, doyduğum kentin takımını tutuyorum…
Ne tribünden basına evrildim, ne de ailemin bir ferdinden önde tuttum…
Ben kendimi taraftar olarak değil, futbol sever olarak adlandırıyorum…
Bu dönemde Bursaspor’un aldığı sonuçları takip ediyorum, arada izliyorum ama bakıyorum ki hep aynı…
5 yıl önceki yazıları tekrar yazmanın da açıkçası bana bir faydası yok!
Gerçi bu dönemde gördüm ki; Bursaspor camiası olmak üzere kimseye faydası yok!
‘Çok biliyon karşim’ ile ‘çok biliyon, sen bajgan ol o zaman’ arasındaki tenis maçında savrulan top gibi olduğumu fark ettim…
Raket olamıyorsan da sürekli aynı şeyleri yazmaya gerek yok…
Değerli eşim Günnur bir yazımın altına sosyal medyada ‘Sistem Ataokay’ diye yazmıştı…
O kadar çok sistem üzerine yazı yazmışım ki; o zaman farkına vardım…
Peki elde ne var?
Sıfır bile değil eksi!
‘Çok biliyonuz karşim, ben mi kurtarcam Bursaspor’u’ diyerek de bu serüvene son verme kararı aldım…
Peki Bursa Muhalif süreci nasıl başladı?
24 yıllık meslek hayatımda ilk defa bir kurumun sorumlusuna gidip; “Ben sizde yazmak istiyorum” dedim…
İyi ki de dedim!
Bir tarafta Ozan Kaplanoğlu, diğer tarafta Burak Demirci, beride Hatice Nur Derya (Kısaca Hatçe) ve ismini saymadığım diğer arkadaşlar…
Mis gibi habercilik…
Pırıl pırıl ekip…
Konuşurken de zaten şunu söyledim: Benden sürekli Bursaspor yazısı beklemeyin.
Yukarıda da anlatmak istediğim gibi sabah gözümü açtığım anda “Burssaaamıssın seeeen bizim canımııııız” diye bağırarak kalkmıyorum yani…
Bu dönem Arsenal ve Napoli’yi izlemeyi seviyorum mesela…
Daha çok müzik dinliyorum, Bursa ile olan anılarımı hatırlıyorum, kızımla tiyatroya gidiyorum, eşimle daha keyifli vakit geçirmeye çalışıyorum, dostlarımla görüşüyorum, eşimin geleneksel doğum günü hediyesi (Bu yıl sana doğum günü hediyesi ne alayım sorusuna sinsice bir gülüş sergilenir ve eşimden ‘yine mi?’ sorusu gelir) olan Football Manager’daki kariyerime odaklanıyorum vs.
Neyse konuyu toparlayacak olursak;
Daha okula başlamadan kitap okuyan, okula başladıktan sonra sınıfın en haylazlarından olan,
Ön sırada oturan ama sınıfı karıştıran,
Basketbol takımında oynayıp hocasının söylediğine isyan eden,
Koroyu karıştıran ama hiç sektirmeden her çalışmaya katılan,
Haksızlık söz konusu olduğunda gemileri yakan,
‘Ne demek benim yazımı girmemek’ deyip çekip gidebilen,
Ismarlama yazı isteyen böyük gazetecilere yerini hatırlatan,
Muhalefete dahi muhalif olan bir canlıyız işte!
Bu geçmiş ışığında yazmayı da sevdiğimi düşünürsek, seni anlayanlarla yol yürümek doğru geldi…
Bu arada yaşananları yazarken Bursaport’u ve canım Zafer Opsar’ı es geçmemek gerekir, onun yeri çok ama çok farklı…
Alt tarafı ‘hoş bulduk’ demek için bu kadar yazdım, varın gerisini siz düşünün…
GORA filmindeki Garavel gibi ‘Hoop burdayım!’
‘İyi de niye buradasın?’ diyenler için de yukarıya bir açıklama bıraktım…
E haydi başlayalım o zaman…
Hoş bulduk, zaten hoş buluyorduk Bursa Muhalif ✌️
Tolgay Ataokay