Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Yavelli Mahallesi’nde tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlayan köy halkı, fabrikalardan Kirmasti Çayı’na ve Uluabat Gölü’ne akıtılan zehirli kimyasal maddeler nedeniyle çevre felaketi yaşandığını aktardı. Mahalle muhtarı Ersin Demir, zehirlenen su ile tarım arazilerinin sulandığını belirterek, hayvanlarda farklı hastalıkların ortaya çıktığını ve Türkiye’nin farklı illerine gönderilen ürünlerin halk sağlığını tehlikeye attığını söyledi.
Bitki ekolojisi ve kuş popülasyonu ile Türkiye’nin en zengin göllerinden biri olarak gösterilen Bursa Uluabat Gölü’nü besleyen Kirmasti Çayı, bor ve kömür madenleri, mermer ocakları ve süt üretim tesisleri aracılığıyla zehirleniyor. Çayın geçtiği bölgelerde yer alan fabrikalardan salınan kimyasal atıklar Uluabat Gölü’nün yanı sıra çevre köylerin tarım ve hayvancılık faaliyetlerini ve halk sağlığını da olumsuz etkiliyor.
Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Yavelli Köyü’nde tarım ve hayvancılık ile geçinen bölge halkı, fabrikaların zehirlediği Uluabat Gölü ve Kirmasti Çayı’nın kurtarılmasını talep etti.
Bursa Muhalif’e konuşan Yavelli Mahallesi Muhtarı Ersin Demir, ilçede yaklaşık 160 bin dönüm tarım arazisinin Kirmasti Çayı ile sulandığını ve suyun kirliliğinden dolayı üreticilerin zor durumda olduğunu söyledi.
“Fabrikalar denetlemeye gelindiğinde arıtmalar çalıştırılıyor”
Demir, çayın geçtiği bölgelerde faaliyet gösteren fabrikaların yeterince denetlenmediğini şöyle anlattı:
“İnsan sağlığını ve hayvan sağlığını etkileyen bor, arsenik ve ismini sayamadığım bir sürü katkı maddesi bulunmakta. Bazı işletmeler tarafından atılmakta bu maddeler. İşletmelerin arıtmaları çalışmadığı için gölün kirliliği artmakta. Maliyetleri yüksek olduğu için işletmeler arıtmalarını çalıştırmıyor. Devlet denetleme mekanizması harekete geçtiğinde haberdar oluyorlar. Devlet tarafından denetlemeye gelindiğinde arıtmalar çalıştırılıyor. Devlet yetkilileri gittikten sonra arıtmalar durdurulup bütün pis su olduğu gibi Uluabat Gölü’ne dökülüyor.”
“Suda yüzde 19,4 bor oranı çıkıyor”
Yavelli Mahallesi’nde üretilen tarım ve hayvancılık ürünlerinin Türkiye’nin farklı illerine gönderildiğini belirten Demir, ürünlerin zehirlenen Kirmasti Çayı ile sulandığını aktardı.
Uluabat Gölü’ne akan çaydan alınan numunelerin incelendiğini ve yüksek oranda bor tespit edildiğini kaydeden Ersin Demir, “Biz ürettiğimiz ürünleri bu suyla suluyoruz. Türkiye’nin birçok bölgesine ürün gönderiyoruz. Salçalık domates, salçalık biber, kavun, karpuz, Adana’ya, Urfa’ya, İstanbul hallerine buradan gidiyor. Üzülerek söylüyorum, maalesef tüm vatandaşlarımız da suladığımız ürünle birlikte zehirleniyor. Kanserojen maddeler var suyun içinde. Bunun tahlil sonuçları var elimizde. Gerek devlet kuruluşları gerek serbest laboratuvarlarda bu suyun numuneleri alındı. Suda yüzde 19,4 bor oranı çıkıyor. Kirmasti Çayı’nın başlangıcı Kütahya ilimizden geliyor. Kütahya’daki bor madeni bu kirliliğin birinci sebebidir. Mustafakemalpaşa’da da bor madeni var ama o şu an faaliyette olmadığı için onun etkisi yok. Kömür madenleri, mermer ocakları, süthaneler, farklı farklı işletmeler var çay boyunca” diye konuştu.
Muhtar Demir, bor, kostik ve arsenik gibi tehlikeli kimyasallarla kirletilen su ile sulanan tarım arazilerinin verimliliğinin düştüğünü ve hayvanlarda yeni hastalıklar görüldüğünü belirtti.
Zehirlenen suyun neden olabileceği hastalıkları önlemek adına tarımda kullanılan ilaçların artırıldığını söyleyen Demir, “Bu sudan kaynaklı rahatsızlıklardan dolayı hayvanlara farklı farklı aşılama sistemleri, antibiyotik ilaçlar uyguluyoruz. Domatesimize, biberimize, karpuzumuza üç tane ilaç atmamız gerekirken bu sudan kaynaklı hastalıkları önleyebilmek için yüzlerce ilaç kullanmak zorunda kalıyoruz” dedi.
“Bu suyu bize ücret karşılığı verenler temiz su sağlamak zorundalar”
Tarımsal sulama için kullanılan su karşılığında köy halkının ücret ödediğini vurgulayan Muhtar Demir, Devlet Su İşleri (DSİ) ve ilgili kurumların köylüler tarafından dava edildiğini de aktardı:
“Geçtiğimiz yaz ortalama 27-28 üreticimizle birlikte DSİ ve Sulama Birliğini mahkemeye verdik. Biz bu suyu ücret karşılığı alıyoruz. Bir dönüm arazimizi 180-200 lira arasında değişen fiyatlarla suluyoruz. Bu su bize bedava gelmiyor. Bize bu suyu ücret karşılığı vermekle mükellef olanlar bize temiz su sağlamak zorundalar.”
DOĞADER: Sanayi bölgeleriyle Uluabat Gölü’nün ölüm fermanı yazıldı
Konuyla ilgili Bursa Muhalif’e konuşan DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir de Uluabat Gölü’nün 1998 yılında Ramsar Alanı olarak tescillendiğini belirterek, bu bölgenin koşulsuz korunması gerektiğini ifade etti.
Demir, göl çevresinde kurulan Akçalar, Hasanağa, Fadıllı sanayi bölgeleriyle Uluabat Gölü’nün ölüm fermanının yazıldığını söyleyerek, “Uluabat bölgenin verimli tarım arazilerini beslediği gibi Bursa’yı da beslemektedir. Bu yapılan Uluabat’a ve Bursa’ya ihanettir” dedi.
“Suda canlı yaşam kalmadı”
Yavelli Mahallesi’nde yaşayan Muammer Demir (70) ise tarımsal sulama kanallarının fabrikalar aracılığıyla zehirlendiğini şöyle anlattı:
“Burada bilhassa süthanelerin kostikle güğümleri yıkadığını söylüyorlar. Bir de bizim esas sorunumuz borla ilgili. Daha önce bu konuyla ilgili Uludağ Üniversitesi’nden hocalar getirdik, incelediler. Bir yere kadar gitti. Orada tıkandı, kaldı. Yeraltı sularımız var bizim, artijen dediğimiz. Artijenle sulanan yerle şebeke suyunun sulanan yerinde çok büyük farklar oluyor. Domateste olsun, mısırda olsun. Hepsinde farklıları oluyor. Artijenle biber ekersen mahsul kat kat güzel oluyor, daha verimli oluyor. Şebeke suyuyla sularsan biberlerde yaprak dökümü oluyor, verim düşüyor.”
Yetkililere yapılan bildirimlerin sonuçsuz kaldığını ifade eden Gıyaseddin Korkmaz (72), Kirmasti Çayı ve Uluabat Gölü’ndeki canlı yaşamın tükendiğini belirterek, “Bir ara sudaki balıklar kıyıya çıktı, hepsi öldü hayvanların. Geçimimizi tarımdan, hayvancılıktan sağlıyoruz. Fabrikalara bizim gücümüz yetmiyor. Ne kadar şikayet etsen de hiçbir şey olduğu yok. Milletvekilleri geliyor, onlara da söyledik. ‘Bakarız, oradan çok şikayet var’ dediler, yazdı çizgi gittiler. Hala bir şey olduğu yok” şeklinde konuştu.
Hasan Sülün (62) ise “Yazın bilhassa suların azaldığı zaman köpük köpeğe gidiyor. Şu an bir tek canlı balık yok, kalmadı. Deremizi tekrar geri kazanmak istiyoruz. Bırakın verim kaybını, tarlası mahsulüyle beraber tamamen kuruyan komşularımız oldu” ifadelerini kullanarak yetkililerden acil çözüm beklendiğini söyledi.
Fadime Nisa Sayar – Onur Egemen Sakarya