Dünya üzerinde depremselliğin en yüksek olduğu bölgelerin başında gelen Türkiye’de yıllardır sayısız felaket yaşanıyor. Her felaketin ardından ise afetlerin değil, tedbirsizliğin insanları öldürdüğü tekrarlanıyor. Ancak günü kurtarmanın ötesine geçmeyen politika ve uygulamalar çözüm üretmiyor. Bursa Muhalif, olası afet ve acil durumlar için belirlenen kent planlamalarını TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Bursa Şubesi yetkilileriyle görüştü.
Türkiye’de her yıl ortalama olarak 25 binin üzerinde deprem meydana geliyor. Bu depremlerin çoğu insanlar tarafından hissedilmiyor. Ancak hissedilen şiddette olan ve büyük yıkımlarla sonuçlanan depremlerde bugüne kadar yüz binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan ise farklı kentlerde sıfırdan hayat kurmak zorunda kaldı.
Son olarak Kahramanmaraş merkezli, 9 saat arayla 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde gerçekleşen depremlerde 45 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Yaşanan can kaybı bağlamında Türkiye tarihinin en büyük felaketi olan depremlerin ilk gününden itibaren gözlenen koordinasyonsuzluk, 11 ilde acil olarak yardım bekleyen 13 milyonu aşkın insan için geri dönüşü olmayan tahribatlar yarattı.
Yıllar boyunca yaşanan her deprem binlerce insanın ölümüyle sonuçlanmasına rağmen siyasi ve ticari rant öncelikli kentleşme politikalarından vazgeçilmemesi ve hala afet acil durumlarına karşı etkin risk azaltma politikalarının üretilemiyor olması, son depremlerde kamu kurumlarının koordinasyonsuzluğu ile birlikte yurttaşlar tarafından oldukça fazla eleştirildi.
Başta Kuzey Anadolu Fay Hattı olmak üzere, neredeyse her ilçesinin altında bulunan fay hatları ile Türkiye’nin deprem riski en yüksek illerinden biri olan Bursa’da olası bir afet durumuna yönelik merkezi ve yerel yönetim birimlerinin planlamalarını TMMOB Peyzaj Mimarları Odası (PMO) Bursa Şubesi yetkilileriyle konuştuk.
Sadece deprem değil, bütün acil durum koşullarında acil toplanma alanlarına erişim, malzemelerin tedariki ve dağıtımının olması gerektiğini hatırlatan Şube Başkanı Fulya Akfidan Sevim, kent planlaması yapılırken peyzaj planlamasının önemine değinerek başlıyor ve Bursa’daki eksik noktanın bu olduğunu söylüyor.

“Cetvel artığı parklar bize toplanma alanı olarak dayatılıyor”
Pandemi, deprem, terör saldırıları, sel felaketi, kar fırtınası, gıda ve su krizi gibi acil durumlar için oluşturulan planlamaların yetersizliğine dikkat çeken Fulya Akfidan Sevim, acil toplanma alanı olarak, binaların arasında kalmış küçük bölgelerin insanlara dayatıldığını şöyle anlatıyor:
“Kent ölçeğindeki planlamalara baktığımızda çöküntü alanları ve bunlar için tampon bölgeler oluşturulmadığı için kent planlamalarımız tamamıyla yapısallığın içine sıkıştırılmış ve cetvel artığı kalmış toplanma alanları olarak parklar bize dayatılıyor. Bu küçük parkları nasıl daha efektif kullanabiliriz diye de bizim çalışmalarımızı sadece bunun üzerinden yapmamız planlanıyor. Halbuki peyzaj planlamasında bu alanları çok daha büyük ve çok daha kullanışlı hale getirebiliriz.”
e-Devlet üzerinden sorgulanan ve konum bilgisine göre gösterilen acil toplanma alanlarının da bina aralarında kalmış küçük boşluklar olduğunu yineliyor.
Afet sonrası ilk ve acil müdahale noktasında Bursa’nın hazırlıklarını soruyoruz. Akfidan Sevim, konuyla ilgili kamu kurumlarının hazırlıksızlığını anlatıyor.

“Nilüfer Belediyesi ile AFAD’ın verileri arasında 13 kat fark var”
Bursa’nın Nilüfer ilçesindeki toplanma alanlarını AFAD ve ilçe belediyesi verileriyle yorumladıklarını söyleyen Akfidan Sevim, şöyle devam ediyor:
“Nilüfer Belediyesi’nden aldığımız verilere göre, acil durum toplanma alanlarının tamamı 641 bin 907 metrekare. AFAD’ın verilerinde ise bu alan 8 milyon 720 bin 242 metrekare. Yani Nilüfer Belediyesi ile AFAD’ın verileri arasında 13 kat gibi bir fark var. Bu kadar büyük bir alan nerelerde? Bu konuda ilgili birimlere ulaşmaya çalıştık. AFAD şu anda herhangi bir bilgi vermiyor. Nilüfer Belediyesi ise bu alanların toplam metrekaresini ve nerede olduklarını ayrıntılı olarak gösteriyor.”
Akfidan Sevim, PMO Bursa Şubesi’nin belediyelerden edinmek istediği verilerde konum veya metrekare bilgisi eksik olduğunu belirterek, “Bu alanın büyüklüğü bilinmediğinde nasıl bir aksiyon alınacağı da sağlıklı biçimde öngörülemez. İkinci, üçüncü aşamalarda sağlık biriminin nereye kurulacağı, su temininin nereden yapılacağı, çadırların nerelerde olacağına dair işlenmiş ve haritalanmış bir planlama olması lazım. Ancak Nilüfer Belediyesi haricinde tüm belediyelerin verilerinde konum veya metrekare bilgisi eksik” diyor.

Yalnızca toplanma noktaları belli, koordinasyon sürecine dair planlama yok
PMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Kasım Hanik araya giriyor ve afet sonrası müdahalenin aşamalarından bahsediyor. Yaşanacak bir depremin ardından aşamalı olarak gerçekleştirilecek tüm çalışmaların her detayının planlanması gerektiğini ifade ederek, bu konuda Bursa İl Afet Risk Azaltma Planı’ndaki (İRAP) ‘baştan savma’ tespitlere dikkat çekiyor:
“AFAD’ın konum bilgisi yok, yalnızca toplam alan verisi var. Birinci aşamada, acil afet durumunda kişi başına düşen alan standart biçimde 10 metrekare olarak belirlenmiş. İkinci aşamada yani insanları artık çadır kent ve konteyner kente taşıma aşamasında kişi başına düşen alan 25 metrekare olarak belirlenmiş. Ancak bu alanlar nerede, acil durumlarda buralar için nasıl bir aksiyon alınacak, sivil toplum örgütlerinin duruma nasıl dahil olacağımız belirtilmemiş.”



Olası bir depremde Bursa’nın yalnızca üçte biri depremzede olarak öngörülüyor
Kasım Hanik, olası bir afet durumu için AFAD’ın Bursa’nın tüm ilçelerinde depremzedeleri nüfusun üçte biri olarak öngördüğünü ve buna göre de acil toplanma alanları, çadır kent alanları belirlendiğini söylüyor.
“Bu, ilçeye göre değişmiyor mu? İlçenin depremselliğine veya nüfusuna göre depremzede oranı da değişmez mi?” diye soruyoruz.
Hanik, yanıt veriyor:
“Gelişmiş toplumlarda kişi başına düşen yeşil alan 10 metrekare olarak hesaplanır. Bu hesaplamaları da muhtemelen onun üzerinden yapıyorlar ama sizin de söylediğiniz gibi o raporda gördüğümüz kadarıyla deprem anında risk bölgelerine göre bir eylem planı yok. Örneğin birinci derece deprem risk alanı Kestel gözüküyor. Ama Kestel de aynı hesaplamaya tabi tutulmuş Nilüfer de Yıldırım da…”
PMO Bursa Şubesi Başkanı Fulya Akfidan Sevim ise “Deprem oldu diyelim, eviniz sağlam olsa bile minimum 10 gün evinize giremezsiniz. O anda binası sağlam olan da depremzede, binası hasarlı olan da depremzede. Neden üçte bir nüfusu depremzede sayıyorsun” diyor.
“Bu nüfus yoğunluğu devam ettiği sürece afet toplanma alanlarından bahsedemeyiz”
1999 depreminin ardından fazlaca tartışılan ve kentlerde belirlenen acil toplanma alanlarının yıllar içinde yapılaşmaya maruz kaldığından bahseden Akfidan Sevim, Bursa’da da benzer biçimde zaten azaltılmış olan alanların dönüştürüldüğünü ve yerine rezidanslar dikilmeye çalışıldığını söylüyor.
Bursa’nın 2040 Çevre Düzeni Planı’nda öngörülen nüfus artışına da dikkat çeken Fulya Akfidan Sevim, nüfus artışının acilen durdurulması gerektiğini söylüyor ve “Yeni sanayi alanlarına Bursa’da yer yok, çünkü bu nüfus yoğunluğunu kaldırabilecek seviye çoktan aşıldı. Bu yoğunluk devam ettiği sürece biz acil afet toplanma alanlarından ve kişi başına düşmesi gereken yeşil alandan bahsedemeyiz” diyor.
Türkiye’nin zaten jeolojik olarak bir deprem bölgesi olması nedeniyle tarıma elverişli topraklara sahip olduğunu aktaran Kasım Hanik ise ‘doğaya rağmen’ kentleşme anlayışının felaketleri doğurduğunu belirterek, kanun koyucuların ‘doğa ile uyumlu’ bir yol izlenmesi gerektiğini tekrarlıyor.
İhsan Çelepkolu – Fadime Nisa Sayar