Şairin de dediği gibi, yolun yarısı mı eder bilemiyorum ama dile kolay; Çocukluk, ilk gençlik ve “Ah nerede o güzel günler” klişesini dedirtecek kadar epey bir süre benim için…
35 yıllık Bursa serüvenimin en güzel günlerini geçirdiğim bir köyden bahsetmek istiyorum.
1987 yılında, ben henüz ekmeğe mama diyen bir çocukken babamın Artvin’den Bursa’ya tayini nedeniyle İnegöl’ün şirin bir köyü olan Hayriye’de aldık soluğu…
Uludağ’ın eteklerinde yemyeşil bir köydür Hayriye.
Kültür olarak benzer coğrafyalardan göç etmiş insanlar olduğumuz için ailecek kendimizi evimizde hissettiğimiz, suyu bol, toprağı bereketli, sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmasına mimar Ahmet Özkan Melaşvili ve eğitimci Mehmet Faik Ertan gibi sadece köyde, İnegöl’de, Bursa’da değil, Türkiye’de iz bırakmış iki önemli aydının öncülük ettiği çağdaş bir Cumhuriyet köyüdür.
Neredeyse her evden bir kişinin gurbetçi olması nedeniyle yazları bir tatil beldesini andıran bu Gürcü köyünde, ‘Almancılar’ ile köyün gençleri arasında yaşanan futbol rekabeti, büyük çekişmelere sahne olan voleybol maçları, Çağlayan’da don külot yüzüşlerimiz ile ben 5 yaşında çocukken televizyondan tanıdığım Kamil Sönmez’i sahnede canlı dinlediğim, Kafkas ekipleri ve köy gençlerinin görsel şölen sundukları, eğlencenin sabahlara kadar sürdüğü, zaman zaman da köy dışından gelen gençlerin biraz pataklandığı düğünler, çocukluğumun unutulmazları arasında…
Hayriye Spor Kulübü adına köyler arası düzenlenen maçlarda, Kaymakamlık Kupası’nda boy gösteren abilerimizi izlediğimiz, deplasman dönüşlerinde köye traktör kasasında şarkılar, marşlar söyleyerek girdiğimiz, mantar ve dağ çileği toplarken ‘İlk ben gördüm, burası benim’ gibi çocukça paylaşım kavgaları yaptığımız, komşunun köpeğine güvenerek kestane başağı için gittiğimiz Kürekli Dere’de henüz dumanı üstünde ayı pisliği görerek tozu dumana katıp topukladığımız ve patikadan Oylat’a keşif gezisi yaptığımız anılara da haksızlık yapmayayım…
Depocu Hasan abinin oğlu Emre ile karne rekabetimiz onlar İnegöl merkeze, Muhtar Mehmet Ceylan’ın oğlu Sercan ile iki ayrı takım kurarak giriştiğimiz futbol rekabetimiz ise biz Yıldırım ilçesine taşınana kadar sürdü. Top sahasında bize futbolu sevdiren Özden Suvat’ın katıldığı maçların keyfi, harmanlarda önce temizlik yapıp ardından 11’e 11 maç yapmanın hazzı, nasıl unutulur… Hoş ben abim Özgür kadar iyi top oynayamazdım ama…
Köyde kaldığımız 12 yıllık süreçte, hatırladığım kadarıyla Fazlı, Özgen, Aysun, Ayhan ve Zeki öğretmenler köyün eğitim neferleri oldu. Köy konağının alt katında bulunan kütüphaneyi kıdemli öğrenciler olarak nöbetleşe açardık. Tamam, her zaman kitap okumaz, bazen de gizliden kâğıt oynardık. Orman İşletme Deposu’ndaki kahveyi gece açıp kâğıt oynarken yakalanmışlığımız da var hani…
Okul çıkışlarında İbrahim amcanın bisküvi sürprizi ile sevinir, karne günü harçlık sırasına girerdik. Ahmet Kazanç dedenin de az harçlığını almamışımdır. Taşımalı sistem geldiğinde ise 17 kilometrelik yolculuğun her günü ayrı bir anıya dönüştü. Heyelan nedeniyle göçen yollar sürekli yenilenirken kış aylarında kar yağışı nedeniyle de zaman zaman geçit vermezlerdi. Eee o zamanlar 4 mevsim vardı ve 4 mevsim de hakkıyla yaşanırdı.
Alanyurt’ta gittiğimiz okulda zil çalınca ayrı bir telaş yaşardık. Çıkışta yabancı bir köyden gelmemiz nedeniyle çivili sopalarla, kayışlarla maruz kaldığımız saldırıları, Rıdvan Başyiğit’in hem kendini hem de hepimizi koruyacak kadar iyi dövüşmesi ile savuştururduk. Ta ki o çocuklarla samimi birer arkadaş olana dek.
Bazen okuldan sonra, çoğunlukla ise tatil günlerinde Bayram amca için kasa çakar, harçlık çıkarırdık. Köy konağının çatı tadilatında çalışarak edindiğim tecrübeyi, Avni amcaların inşaatında çivi düzelterek de harçlığa dönüştürdüğümü hatırlıyorum. Bazen de boyumuza posumuza bakmaz, köye gelen tuğla yüklü kamyonları boşaltır, yıllar sonra canımızı yakacak bel fıtığına davetiye çıkardığımızın farkında bile olmazdık. Bizden biraz büyükler ise Orman İşletme Deposu’ndan gelen bir telefonla soluğu tepede alır, kamyon yüklerlerdi.
Ahmet Tümer ile birlikte babası İzzet amcaya bahçe ve çit onarımında yardım eder, bazen düğünlerden sonra Ahmet ve birkaç arkadaş Fadime ninenin evinde sabahlar, tütün tüttürürdük.
Delikanlı Başı öncülüğünde düğünlerde toplanan para gençlik kasasına konur, yazın günübirlik Erdek macerası olarak geri dönerdi.
Kirazdan eriğe kadar izin istediğimizde kapılar sonuna kadar açılırdı. Ama bahçeye gizli gizli dalmanın tadı da bir başkaydı.
Çocukluğumun Hayriye’sini anlatmak için sayfalar yetmez.
Eğitime, yurttaşlık bilincine, dayanışmaya, Cumhuriyet değerlerine önem veren güzel insanlar yetiştiren, kültürel ve sportif faaliyetleri ile birçok ilçeye bile örnek teşkil edebilecek bir köy…
Tabii kooperatifleşmeden dernekleşmeye ve eğitime verdiği öneme kadar, köyün çağdaş bir Cumhuriyet köyü olmasının öncülerini bir kez daha hatırlatmakta fayda var.
Ahmet Özkan ve Faik Ertan’ın köyüdür Hayriye.
Yaşadıkları dönemin aydınları olan bu iki isimden 1980 yılında uğradığı silahlı suikast sonucu katledilen Ahmet Özkan’a yetişemedik. 1991’de yaşamını yitiren Faik amcayı ise çocuk yaşta da olsa tanımak gurur verici.
23 yıl önce yollarımızın ayrıldığı Hayriye’de çocukluğuma dokunan pek çok kişi bugün hayatta değil. Hiçbirini yattıkları yer incitmesin.
Bugünün Hayriye’si bir yandan köy yaşamının sürdürülmesi için çabalarken, çocukluğumun Hayriye’si gibi sportif ve kültürel faaliyetlerini güçlü bir biçimde sürdürüyor. Hayriye Köyü Gürcü Kültür ve Turizm Derneği öncülüğünde her yıl onlarca etkinlik düzenleniyor, dergi ve kitap çalışmaları ile köyün kültür hazinesi daha da zenginleştiriliyor.
Bu yıl Ahmet Özkan için düzenlenen etkinlikler uluslararası katılımla gerçekleşti. Faik Ertan anısına da çeşitli turnuvalar düzenlendi.
7’den 70’e Türkiye ve dünyanın dört bir yanından Hayriyelilerin katılımı gerçekleşen, çocukluğumda benim de iple çektiğim geleneksel yaz şenliğindeki bayram havası da Hayriye Köyü Gürcü Kültür ve Turizm Derneği sayfasından paylaşılan fotoğraflar ve videolara yansıdı.
İnegöl’ün kırsal köyleri arasında okur yazar oranının en yüksek olduğu, Bursa’ya ve Avrupa’ya yoğun göç vermesine rağmen köy yaşamının sürdürülebildiği, etkinlikleri ve kültürel faaliyetleri ile öncülük etmeyi sürdüren, bağrından çıkan aydınların anılarının yaşatıldığı, her birinde ayrı bir anım olan Cambaz, Hinkiladze, Skaleti, Kirkitadze ve Vakyelebi mahalleleri ile Ahmet Özkan ve Faik Ertan’ın iz bıraktığı bu köyde büyüdüm. Uzaktan da olsa takip ettiğim faaliyetler, beni bu yazıya itti. Meğer ilk tuşa basmayı bekliyormuşum.
Ahmet Özkan Melaşvili:
1962’de eşinin köyü Hayriye’de Turizm ve Tanıtma Derneği’nin kuruluşuna öncülük etti. 1963’te Hayriye Köyü Kooperatifi’nin kurulması için çalıştı. Almanya’ya işçi gönderilmesine öncülük etti. Almanya’ya giden işçileri Türkiye İşçi Partisi’nde örgütlediği iddiasıyla Hakkari’ye sürülen Melaşvili istifa ederek Bursa’da Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nde çalıştı ve ardından da serbest mimarlık yapmaya başladı.
1968’de, Gürcüstan kitabının yayımlanması, büyük yankı uyandırdı. Kitap, komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile yargılandı, sonra tekrar serbest bırakıldı. Özkan, 1974’te Aleksandre Kazbegi’nin Elguca adlı eserini çevirerek yayımladı. 1977’de Yusuf Pağava’nın Sönmeyen Ocak’ını, 1980’de de Simon Kvariani’nin Büyük Savaşçı’sını yayımladı. 1975’te Şota Rustaveli’nin Kaplan Postlu Şövalye’sini çevirmeye başladı. 1977’de yazdığı ve çeviriler yaptığı Çveneburi dergisinin yayın hayatına girmesi, Türkiye’deki Gürcülerin kendi kimlikleri konusunda bilinçlenmelerinde etkili oldu.
Uzun yıllar TMMOB- Mimarlar Odası Bursa il temsilciliği yaptı. Aynı zamanda İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü’nün üyesi idi. 1977’de İnegöl Kafkas Folklor ve Kültür Derneği’nin kuruluşu için çalışmalar yaptı.
5 Temmuz 1980’de Bursa’da oğlu İberya ile evinden çıkan Ahmet Özkan Melaşvili, silahlı saldırıda katledildi. Cinayet faili meçhul olarak kaldı.
Mehmet Faik Ertan
Ülkenin muhtelif yerlerinde öğretmen olarak görev yaptı.
1961 yılında Faik Ertan‘ın önerisiyle İstanbul Teknik Üniversite Mimarlık Fakültesi öğrencileri köyün ihtiyaçlarını belirleyip, küçük çaplı bir araştırma yaptı. Daha sonra 1962 – 1963 yıllarında örnek köy olarak, ODTÜ tarafından araştırma altına alındı ve köyle ilgili 310 sayfalık çok kapsamlı bir kitap hazırlandı. Bu kırsal kalkınma araştırması ODTÜ‘nün ilk köy araştırmasıydı.
Köyün damadı Ahmet Özkan ile birlikte Okutma- Kalkınma ve Turizm Derneği’ni kurdu. 1964 yılında da Tarımsal Kalkınma ve Orman Kooperatifi’nin kuruluşuna önderlik eden isimlerden biriydi. Hayriye Köyü Gürcü Kültür ve Turizm Derneği’nin kurucu başkanlığını yürüttü.
Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerinden biri olarak öğrencilerine ve etrafına haktan, doğrudan, emekten yana olmayı öğretti. Öğretmenlik hayatı boyunca çok sayıda öğrenci yetiştiren, görev yaptığı yerler ve Bursa’da pek çok kişinin düşünce yapısına etki eden, dönemin önemli aydınlarından biri olarak kabul edilen Mehmet Faik Ertan, 1991’de 83 yaşındayken yaşamını yitirdi
(Fotoğraflar, Hayriye Köyü Gürcü Kültür ve Turizm Derneği sosyal medya hesabından kullanılmıştır)