Sanırım en kıymetlisi seçimleri il bazında inceleyen, değerlendirmeler. Böylesi daha mikro ya da daha gerçeğe yakın. Çünkü bütün yukarıdan bakışların varıp dayandığı nokta, içinde %60-%30 gibi oranların olduğu, sıkıcı ‘havuz problemi.’
Zaten bu devridaim, o kadar eskiden gelen bir şey ki, mefhum denebilecek bir dayanıklılığı var. O yüzden de bölünmeyi içeriksiz, sağ-sol ikilemine ve tarafların hipodromu özelliğindeki seçim meydanlarına dayandırdığı için, aktüel solun ekseni hep kayıktır.
CHP’yi dehlemekten ibaret kalmış uzun bir tarihsel dönemin sonuçsuzluğu malum. 30 Mart sonuçları da tuz-biber oldu. Ancak solda şimdi de “efkarım birikti sığmaz içime” şişkinliği gelişiyor. Sebebi de hazımsızlık. Daha doğrusu büyük bir “cahil” yığınıyla içi içe yaşıyor olma duygusunun yol açtığı elitist dışlayıcılık.
Bu efkar bile seçim ganyanına ne kadar bahis oynandığını gösterir. Sorun tam da bu. Kumar sorunu. Buna kolay yoldan iktidarı alma hayali de diyebiliriz. Ancak devrimcilerin-sosyalistlerin görevi eğer hakim siyaset düzenini devralmak değil parçalamaksa, bu havuzun içinde ne işiniz var diye sorarlar adama.
Ne yazık ki fark edilmek ve derdini anlatmak gibi zorunluluk da var. Dolayısıyla siyasetin toplumsal ve yaşamsal derecede ciddileştiği bir dönemde ‘emekleyen sosyalizmin’ görünür olmak için çırpınmasının hiçbir mahsuru yok. Önemli olan nasıl göründüğü daha doğrusu meseleye ne yönden müdahil olduğunda.
Yön duygusu önemlidir. Her kritik dönemeçte istikamet ihtiyacını karşılar. Solda bu meziyeti gelişkin bir damar var. Ta Mustafa Suphilerden bugüne CHP’nin kurumsal olarak dışında sol odaklanmalar var ise, bunu yok saymayıp kutup yıldızı gibi faydalanmak lazım. Ancak öyle bir dönemden geçiyoruz ki CHP’nin ideolojik olarak da dışında bir yerden başlamak zaruret haline gelmiştir. Çünkü Kemalist devletle bağlantılanmış sosyalist bir oluşumun ayrı adres olarak görülüp, muhatap alınması namümkündür.
İşin garip tarafı merkezi Kürt siyasetiyle de ideolojik bir kopukluk hasıl oldu. Sosyalizm gibi değerlere ‘kendi solunu yaratmak’ ölçüsünde kıymet atfeden ve siyasal söyleminde mülkiyet, sınıf gibi kavramlara hiç yer ayırmayan bir istikamet tutturulmuş durumda.
Bütün bunların toplamı düzen siyasetini verir. Ve bu etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş bir kulvarda gönüllülerin yer aldığı bir koşudur. Bu önceden çizilmiş sınırlar içersinde gideceğin yer de bellidir. O zaman başka bir mücadele sahasını bazı kırmızı çizgilerle belirleyip açmak lazım.
1 Mayıs tam da bunun zamanı. Ancak hakim iktidar bloklarından birine desteğin veya protestonun değil, “Bu kavgada biz de varız” demenin vesilesi olmalıdır. Hani şu ayrı bir adres olarak fark edilmek ve sınıf cephesi meselesi… Konu işçiler olunca sol buna kayıtsız kalamaz. Bu nedenle de 1 Mayıs birleştirendir. Ardından gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde fark yaratacak enerji de bu sınıf momentinde oluşacaktır.
Dönüp dolaşıp bir başka seçime geliyoruz. Ama bu defaki kırmızı çizgileri belirgin bir toplumsal projenin yola ne kadar geriden veya ileriden başlayacağının saptanacağı bir durak olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye sosyalist hareketinin bu konuda oldukça güçlü rezervleri var. Örneğin; illa da birilerinin kanatlarıyla uçmak isteyenler için Şefik Hüsnü’nün Kemalist cepheye dönük yaptığı şu değerlendirme salık verilebilir: “Emperyalistlere karşı kazanılan tumturaklı zaferin milliyetçilere temin ettiği muazzam itibar ve SSCB ile olan ittifakları emekçilerin eylemini ve onların sınıf fırkasını çok müşkül durumda bıraktı. Şiddetli tenkillerle mütemadiyen müdafaa vaziyetine itiliyorlar ve memleketin siyasetinde müessir bir rol oynayamıyorlardı.”
Otonomi ve cüretkarlık adına da 1979 öğreticidir: “Bugünkü sıkıyönetim baskısı altındaki seçimleri reddederken ve bu yolla bugünkü faşist baskılara karşı halkın direnişini genişletip, güçlendirmeye çalışırken, bunu aynı zamanda seçimler sonrasındaki yoğunlaştırılacak faşist baskılara karşı güçlü bir direniş mücadelesini yürütmenin zorunlu bir ön koşulu, bir ön hazırlığı olarak da kavrıyoruz.” (Boykot Gerçek Bir Demokrasi Mücadelesidir, Devrimci Yol Dergisi, sayı: 31 )