İslam ülkelerinde düşünce ve fikir tartışmalarında hoşgörülük, farklı değerlendirilmeler içerisinde konu edilir. Şebusteri, “Her şey zıddıyla meydana çıkar” demekle, farklı fikirlerin bulunması gerektiğini belirtir. Mevlanada; “Zıddı olmayan bir şeyi tarif etmek olanaksızdı” görüşüne yer verir. Bazı zahirlerin Hz. Muhammed’in “Ümmetinin ihtilafı rahmettir:” hadisini zikretmesini, fikri tartışmalarına İslami açıdan önemli bir dayanak bulunur.Dugot; bu hadis üzerine şu görüşe yer verir:
“Doğuda ilerleme şayet yaşama şansına sahip olsaydı, Müslümanları, halen sahip olduklarından daha geniş ve daha hoşgörülü görüşler kabul etmeye sevk etmek için bu hadise dayanabilirdi.”
Oysa Gazali İslam düşünürlerinin farklı farklı içerisinde bulunmasını ve fikirlerin çoğalmasını iyi görmez: “Gördüm ki inançlar bozulmuş, fikirler çoğalmış, böylece fasit düşünceler ayıklanmaz duruma gelmiş” demektedir. Ve Gazali; “Allah’ın kitabı Kur’an ile İslam olmayanları, zalim devlet adamlarıyla ıslah eder” diyerek Sünni inancın dışında düşünen düşünürlerin cezalandırılmaları gerektiği belirtilir.
Sünniliği önde gelen temsilcilerinden olan es-Sabuni de: “Sofistler (felsefeciler) adında bir grup vardır ki, bilgi araçlarının tümünü reddetmişlerdir. (…) Aslında bu şüphecilerle ilmi bir tartışma yürütmeye olanak yoktur! Ancak canlarını acıtacak kadar dövülmeleri veya ateşte yakılmalıdırlar ki, gerçeği kabule mecbur kalsınlar.
Gazali ve Sabuni gibi ilahiyatçıların dayandığı Nisa Suresi’nin 15. Ayeti’nde: “Kendisine doğru yol gösterildikten sonra Peygamberden uzaklaşan ve inananların takip ettikleri yoldan başka bir yol takip eden kimseyi döndüğü yöne döndürür ve cehennemin ateşine atarız” buyurulmaktadır.
Hariciler de sadece kendilerinin gerçek Müslüman olduklarına inandıkları için, başkalarına kafir muamelesi yapıyorlardı. (…) Diğer Müslümanlarla ilişkisinde hoşgörü ve anlayışa yer vermezlerdi.
Düşüncelerinden Dolayı Sürülen, İşkence Gören, Katledilen İslam Düşünürleri
Ortaçağ’da, Batı-Hıristiyanlık dünyası uzun bir karanlık dönemi yaşarken, Doğu-İslam dünyası bilimsel hoşgörüye daha fazla açıktı. Ortaçağ’da Doğu-İslam dünyasında sayısız bilim adamı ve düşünür yetişmişti. Bu dönemde yetişen düşünür ve bilim adamları sistemli bir kurumlardan değil, bireysel hoca-öğrenci ilişkisi içinde ve kendi kendini yetiştirmişlerdi. Ancak, doğal olarak söz konusu dönemin İslam devletleri, devletin temelini oluşturan Ortodoks-Sünni inancın sarsılacağı düşüncesiyle fen bilimlerine ve farklı düşünceye karşı acımasız davranıldı. Devletin resmi ideolojisi sayılan Sünniliğin dışında farklı düşüncelerin gelişmesi engellendi. Söz konusu dönemde dine göre yorumlanmış pozitif/olumlu bilimlerde, farklı düşünen bilim adamları çok büyük zorluklar çekmişlerdi. Hatta, Sünnilerce dört büyük imam olarak kabul edilen imamlar dahi düşüncelerinden dolayı eziyet çekmişti.
Örneğin Hambeli mezhebinin kurucusu Ahmet bin M. Hambelprangaya vurulup işkence gördü. Maliki mezhebinin kurucusu olanMalik bin Enes,devletin yöneticileri tarafından işkence edildi, dövüldü, hatta işkence sırasında bir omuzu çıkmıştı.
Günümüzde büyük İslam düşünürleri olarak “lanse” edilen “İbni Sina‘ya, katı Sünni Gazaliciler cephe almıştı. Aslında ‘Farabi-İbni Sina Okulu’ temel noktalarda İslam dini temelleri ile çatışan sonuçlara varmıştı.” Bu nedenle bugün sıkı sıkıya sahip çıkılan bu düşünürler geçmiş dönemin tutucu çevrelerince zındık olarak nitelendirilmişti. İbni Sina, bu nedenle iki kez hapis edilmişti.
İbni Burhanadlı zahiri düşünür ise, 8. yüzyılda kendisiyle birlikte kendisi gibi düşünenlerle birlikte büyük bir grup Hies’ta tutuklanıp zincire vuruldu. Bu durumda Mısır’a götürüldü. Orada Sultan Berkük’ten hakaretlere uğradı, yandaşları işkence gördü. Kendisi ise uzun yıllar tutsak kaldı.
Muhammed bin Kerremadlı düşünür de düşüncelerinden dolayı devrin yöneticileri tarafından hapse atıldı, sürgüne gönderilip 869 yılında öldürüldü.
Ünlü ilahiyatçı Suhreverdide düşünceleri şeriata aykırı olduğu gerekçesiyle yargılandı.Suhreverdi, açlığa mahkum edilerek öldürülmek istendi. Ölümüne ilişkin çeşitli korkunç olaylar anlatılmaktadır.
Abdullah bin Buknide düşüncelerinden dolayı yöneticilerce, tüm vücut azaları parçalanarak fırında yakılmıştı.
Sabir Ebu Cafer El-Kaysiadlı zahiri düşünür, kendi dinsel inancına göre namaz kılması üzerine Endülüs Sultanı tarafından tehdit edildi. Zahiri bilim adamı, şayet namazda ellerini yukarıya kaldırmaya devam ederse, ellerinin kesileceği söylendi. Bunun üzerine bu alim, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Doğu-İslam dünyasının akılcı düşünlerinden İbni Baccede, dinsizlik ve zındıklık suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştı.
Düşünceleri nedeniyle eziyet edilen işkence gören en ünlü İslam düşünürü hiç kuşkusuz Hallac-ı Mansur‘dur.Halife Muktedir,Ebu Ömeradlı kadıdan aldığı bir ölüm fetvasıyla öldürülmüştü. Ölümüne ilişkin çeşitli görüşler vardır. Hallac, ilkin kamçılanmak, vücudu parçalanarak, kafası kesilip yakılmak suretiyle 922 yılında öldürülmüştü. Hallac, bu işkenceler sırasında hiç bir teessür göstermemişti. Tüm vücudu parçalandığı halde, vücudunun parçaları ateşte yakılıp külü havaya savrulmuştu. Mevlana,Hallac için şu dizeyi söylemiştir:
“Kalem gaddarın elinde oldukça
Şüphe yok ki Hallac dar ağacına gider.”
Ünlü İslam bilim adamı Biruni‘nin hocası Abdu’s-Sametde, Karmatilik’le suçlanarak öldürüldü. Biruni‘nin kendisi de bu nedenle aynı suçlamalara maruz kalmıştı. Bu nedenle Biruni, bir süre Nandna kalesinde göz hapsinde kalmıştı.
Turgaide Selçuklu Sultanı Mesuttarafından düşünceleri dinsizlikle suçlanıp idam edilen düşünürlerdendi.
Ünlü bilimci ve düşünür İbni-i Mukaffa, düşünceleri nedeniyle 760 yılında Basra valisinin buyruğu ile son derece zalimce idam edilmişti. Mukaffa’nın düşünceleri Sünnilerce zındıklık olarak kabul ediliyordu.
Doğu-İslam dünyasında düşünce ve bilim alanında önemli gelişmeler sağlayan İhvan-üs SafaDerneği üyeleri de, sürekli olarak kolluk güçlerince izlenmekteydi. Gazalibile, İbni-i Teymiyyetarafından, İhvan-üs Safa risalelerini okuduğu için suçlanmıştı.
Yine ünlü İslam bilim adamı İbni-ül Arabide, sünnet ehlinin görüşleriyle bağdaşmayan fikirler taşıdığı için kafirlik ve dinsizlikle suçlanmıştı.
İslam’ın büyük bilginlerinden ar-Razide, dinsel yönden İslam’a uymayan görüşleri benimsemişti. Bu yüzden kendisi kafirlikle suçlanıp kitapları yakılmıştı.
Seyfeddin Amidide, (1156-1253) fen bilimler ve felsefe ile uğraşmıştı. Devrin fakihlerince düşünceleri hoş karşılanmadığı için Irak’tan Şam’a gitmişti. Kahire uleması, kendisini filozof ve itikat bozukluğu hakkında bir “mahza” imza koymaları üzerineAmidi, vahim akibetten kurtulmak için gizlice Kahire’den kaçmak zorunda kalmıştı.
Hekim ve filozof olan Sabit bin Kurra(834-890) da felsefe konusunda serbest görüşleri, onu doğduğu kentin “müşrik” halkı ile ihtilaf haline düşürmüştü.Kurra, dinsel bir mahkeme huzuruna çıkarılıp felsefi düşüncelerinden dönmek zorunda bırakılmıştı. Daha sonra ise ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
İbnü’l-heysem(965-1039) adlı mühendis ise Nil suyu ile ilgili bir projesi tutmayınca sultanın azabından kurtulmak için yıllarca işi deliliğe vurmuştu.
Sonuç
Tüm dinlerde olduğu gibi Ortodoks İslam’ın hakim olduğu devletler, pozitif ve fen bilimlerle uğraşan bilim adamlarıyla felsefecilerin görüşlerini engellemeye çalışmıştır. Tarih boyunca siyasi bir kuruluş olan Şia, birçok büyük alim ve filozof yetişmişti. Ancak, sayısız Şia düşünürü ve bilim adamı, dönemin yönetimince ya tutsak edilmiş, ya da öldürülmüştü. Bunlardan bir kaçı şunlardır: Beyan b. Seman Temimiyye737 tarihinde Irak valisi tarafından öldürülmüştü. Umeyr b. Beyan, Kufe valisi tarafından öldürüldü. Kufeli Beşir b. Muhammed,gözboyacı olduğu iddia edilerek öldürülmüştü. Afşinadlı bilim adamı ise putperestlik suçlamasıyla mahkemeye çıkarılıp suçlu bulunduğu için hapsedilmişti. Hapsedildiği ceza evinde ise zehirlenerek öldürülmüştü. Cesedi de yakılmıştı. Abdullah b. Hasanda bilimsel çalışmalar yapmış bir Şia alimiydi. 672 yılında Abbasi Halifesi Ebu’l-Cafer’in hapishanesinde öldürülmüştü.
Bursa Muhalif Gazetesinde yayınlanmıştır