Televizyonlar, reklam tabelaları “evet”le doldukça umutsuzluğa kapılıyormuş ama bunca baskıya rağmen “hayır” diyen kadınları görünce inanabilirmiş artık “hayır” çıkacağına
Serin bir Bursa akşamı, günlerden salı. Çay bahçesinde masaları birleştirerek oturmuş çoğunluğu orta yaşın üstünde bir grup kadın… Emeklisi, taşeron işçisi, mühendisi bir arada. Kimi zaman kahkahalarla gülüyor kimi zaman ciddileşiyorlar. Yanlarına biraz yaklaşınca anlaşılıyor ki gündemleri referandum. Masanın üstünde kadınlara “hayır” gazeteleri, stickerlar, broşürler. Bir haftalık program çıkarmaya çalışıyor, “Hangi gün, nereye gitsek” diye konuşuyorlar.
Beş kadın yola çıktık yüzlerce olduk
Neredeyse iki buçuk ay oluyor “Kadınlar Hayır Diyor Bursa Meclisi” kurulalı. Beş kadının oturup “Peki biz ne yapacağız kadınların ‘hayır’ gerekçelerini anlatmak ve ‘hayır’ları çoğaltmak için” diye kafa yormasıyla başladı her şey. Gün be gün çoğaldık sonra. Toplantılar, buluşmalar, forumlar…
“Biz kadın ve çocuklara yönelik suçlara çözüm getirmeyen bir anayasaya ‘evet’ demeyeceğiz.”
“Savaş ve ekonomik krizin yarattığı yıkımı omuzlarımıza yükleyen, kadın düşmanı politikalardan asla ve asla geri adım atmayan, yaptıkları yapacaklarının teminatı olan bir partinin Tek Adam’ına, diktatörlük yetkileri verilmesine müsaade etmeyeceğiz.”
Bu kararlılıkla devam ettik yola. Sonra kadın derneklerini de kattık. Ziyaretler, köylerde mahallelerde buluşmalar, toplantılar…
Kadınların “hayır”ıyla tüm Bursa örgütleniyor
Bursa’nın kadınları yalnızca diğer kadınları da “hayır” için ikna etmeye çalışmıyor. Bursa’nın neresinde ihtiyaç varsa orayı da haftalık planına katıyor. Çay bahçesindeki sohbete geri dönüyoruz…
Demirtaş nahiyesi hakkında konuşuyoruz; DOSAB Termik Santrali’ne Hayır Platformu sürecine katılan ve kazanan, gençleri organize sanayide işçi olan muhafazakar bir bölge Demirtaş.
İçimizden biri “Demirtaş bölgesinin gençleri ‘hayır’cıymış ama yaşlıları, orta yaşlıları ‘evet’ diyormuş oraya gidelim” diyor. Bunun üzerine öteki de yanıtlıyor; “Ne güzel, işçiler ‘hayır’ diyor demek ki, diğerlerini ikna etmek de bize düşer.” Demirtaş’a gitmeye karar veriyorlar ve ekleniyor hemen uygun bir güne.
Derdimiz sadece “hayır” değil
Gün gün program çıkarılıyor ancak kimse bir yere dağılmıyor. Hepsi biraz daha birlikte oturmak derdinde. Mineş bir haftadır yok, merakla soruyor: “Ben yokken neler yaptınız?” Neriman anlatıyor o mahalle nasıldı, berikinde oran kaça kaç çıkar. Güzelyalı’dan Fethiye’ye, oradan “evet”çilerin kalesi Ahmet Yesevi’ye bir haftada neler yapmadık ki haliyle anlatacak çok şey birikmiş. “Hayır” diyen MHP kökenli seçmen oranının çokluğu, türbanlı kadınların çoğunun “hayır” demesi ve tahmini hayır-evet oranları havada uçuşuyor.
Neriman’ın ardından Zeynep alıyor sazı eline… Koza Han’da kendini tersleyen esnafla nasıl konuştuğunu anlatıyor. Adam “Hayır broşürü dağıtamazsınız burada” diye bağırırken, kendisinin “Siz esnafsınız insanlarla böyle konuşulamayacağını biliyorsunuz, müşterilerinize de bağırıyor musunuz, neden bağırarak konuşuyorsunuz benimle” diyerek esnafı susturmasını anlatıyor. Adamın Zeynep sorusuna verecek cevap bulamayışı kahkahalara boğuyor masayı gene.
Hani ev işlerini Marslılar yapacaktı
Tabii kadınların bir de eviçi mesaileri var. Nezahat isyanda: “Yahu hani ev işini Marslılar yapacaktı valla kaç gündür bi makine çamaşır duruyor, hiç de yıkamaya niyetleri yok.”
Neşe ise referandumu fırsata çevirmiş: “Aman ben ev işlerini eskiden de sevmezdim, ne güzel bahane oldu bu ‘hayır meclisi’ de.”
Zor bir kent Bursa. Hem sanayi hem tarım kenti. Aynı zamanda özellikle tekstil, inşaat ve tarım sektöründe kayıt dışı, güvencesiz çalışmanın “cenneti”. Nüfusunun neredeyse yüzde 90’ı büyük göç dalgaları ile oluşmuş ve her yeni göç dalgası emek piyasasını da düşürdüğü için her göçmen grubu kendinden bir sonra gelen gruba düşmanlaşmış. Bu gerilim o kadar hissedilebilir ki sokaklarda insanların yüzlerine bile yansıyor. Bu nedenle Bursa’da “hayır” çalışması da çokça sabır ve mütevazi bir dil istiyor. Kadınlar bu dili kurma konusunda erkeklere oranla daha becerikli ve “hayır”ın gündelik dile tercümesinde daha başarılılar.
Yalnız kadınlar bilir gözleriyle kucaklaşmayı
Görükle Mahallesi’nde toplanılıyor bir akşam. Uludağ Üniversitesi Yerleşkesi’nin bulunduğu, çoğunluğu ulusalcı duyarlılıklara sahip bir mahalle. Otuz, otuz beş kadın. Her kadın söz alıp neden “hayır” dediğini anlatıyor. Arada aşina olunmayan bir sima var, söz alıyor:
“Ben Diyarbakırlıyım, misafirim burada, afişlerinizi görüp geldim. 60 yaşındayım. Bunca acı yetsin artık diye ‘hayır’ diyeceğim. Barış içinde, huzurla yaşayalım istiyorum.”
Birden bir alkış kopuyor, gözleri doluyor kimimizin, “Misafir ne demek Bursa da sizin memleketiniz, Diyarbakır da bizim” diyor birimiz. Gözleriyle kucaklaşıyor kadınlar. Galiba yalnız kadınlar biliyor gözleriyle kucaklaşmayı.
“Hayır”a inandıkça güçlendik
“Madem ki kadın kadını dinler, kadın kadının sesine ses, yüreğine umut olur, o vakit bir büyük kadın buluşması yapalım” dedik. Kentin en doğusundan en batısına 18 Mart’ta Bursa Kadın Buluşması’nda bir araya geldik.
“Bu kadar taciz, tecavüz, şiddet, ölüm, çocuk istismarı bunlara mı ‘evet’ diyeceğiz”
“Tecavüz yasasını geçirsinler, Ensargilleri beslesinler diye mi başkanlığı vereceğiz bunlara”
“Ekonomik kriz kapıda, önce biz kadınları çıkaracaklar işten, çektiğimiz dünyanın çilesi, aldığımız üç kuruş para, kıdem tazminatımıza da el koyup bırakacaklar bizi kapının önüne, istiyorlar ki erkek eline bakalım, ‘hayır’ diyeceğiz tabi ki ‘evet’ denir mi buna”
“Tutturmuş bir savaş sevdası. Kendi gidip savaşsa ya, niye bizim çocuklarımız ölecekmiş Suriye’de? O var ya şiş göbekli kumarbaz kimin oğluysa o gitse ya savaşmaya, onların canı can da bizim çocuklarınki patlıcan mı? ‘Hayır’, ‘hayır’, ‘hayır’ işte.
Seslerimiz birleştikçe çoğalıyor, çoğaldıkça güçleniyoruz, güçlendikçe “hayır” çıkacağına daha fazla inanmaya, inandıkça “hayır” çıkması için daha azimli daha cevval olmaya başladık.
“Hayır”ı örgütlemeye bize de gelin
Pazarları da boş bırakmıyoruz. Hatta davetler bile alıyoruz. “Bizim mahallemize de gelin, birlikte broşür dağıtalım pazarda’’ diyor bir kadın. Öteki köyüne çağırıyor; kadınları toplayacakmış, anayasa konuşacakmışız. Bir pazaryeri girişinde, kısık bir sesle ama gözlerinin içi gülerek “Ne iyi ettiniz de geldiniz buralara, hoş geldiniz, çok çok teşekkür ederiz geldiğiniz için” diyor bir başka kadın. Televizyonlar, reklam tabelaları “evet”le doldukça umutsuzluğa kapılıyormuş ama bunca baskıya rağmen “hayır” diyen kadınları görünce inanabilirmiş artık “hayır” çıkacağına. Bildiri dağıttıkça mahallelerde, pazaryerlerinde, sokaklarda, parklarda, kentin meydanlarında anlıyoruz ki dağıttığımız sadece bildiri değil. Umut dağıtıyoruz. Hem de kadınların ezilmediği, eşit ve özgür bir geleceğin umudu.
Gördüğümüz bildiğimiz odur ki, bu topraklarda kadınların mayaladığı gelecek güzel günler ve bu geleceğin umudunu dağıtan “Umut Dağıtıcıları Kadınlar” var. Adları Bursa’da; Zeynep, Neşe, Neriman, Mineş, Elif, Sevilay, Esen, Ayşen, Bahar, Fatoş, Nezahat, Halime, Betül, Tutku, Şükran, Hale, Melda, Filiz, Bade, İlay, Şenay ve daha sayamadığımız kadar çok. 17 Nisan’da Hayırlı bir güne uyanacak ve “Nerde kalmıştık” diyeceğiz.