Türkiye’de saygı, adalet ve özgürlük isteyenlerin mücadelesi aralıksız devam ediyor. Haklarımızın gaspına, bize ait olanın sermayeye peşkeş çekilmesine olan itirazımız her defasında zorbalıkla, şiddetle, hakaretle bastırılmaya çalışılıyordu yılardır. AKP zorla elimizden aldıklarını banka kasalarında, ayakkabı kutularında istiflerken, bizler öfkemizi, inancımızı, faşizme karşı birbirimize olan bağlılığımızı biriktirdik yıllarca. TEKEL’de, Gerze’ de, HES kurulan vadilerde, topluca işten çıkarmalarda, GSS eylemlerinde, Hopa direnişinde, 1 Mayıs’larda birikiyordu isyanımız. Elbet birgün patlayacaktı ve o günden itibaren ilerlemeye başlayacaktık.
2013 yılının 31 Mayıs tarihiydi. Bursa’da biz ve ÖDP üyesi arkadaşlar ölüm yıldönümünde Metin Lokumcu öğretmenimizi anıyorduk. Anma yürüyüşümüz Setbaşı’ndan başladı, Heykel’i pas geçmiş, Orhangazi Parkı’na yürümüştük. Bu kentin meydanında anma etkinliğini sonlandırmak aklımızdan bile geçmemişti. Çünkü Heykel’de yıllardır uygulanan eylem yasağının kırılmasını hayal edecek gücümüz bile yoktu. Hem de 2008 ve 2009 yıllarında Taksim’i 1 Mayıs alanı yapmak için buradan kalkıp İstanbul’ giden, direnişe katılan Halkevciler cüret edemiyorlardı Heykel’de eylem yapmaya…
Anmanın ardından Nalbantoğlu’na Bursa Halkevi şubesine geçtik. Çaylar demlenip sohbet edilmeye başlandığında haber geldi. Sokaklar bizi çağırıyordu…
Bir önceki gece Taksim’de Gezi Parkı’nda çevre hakkı için, söz hakkı için direnenler saldırıya uğramış, çadırları yakılmış, gazdan boğulmuş ve darp edilmişlerdi. Bu neredeyse her direnişte yaşanan sahnelerden farklı gelmemişti aslında bize. Bize kalsa ertesi gün çıkar Orhangazi Parkı’nda babalar gibi açıklamamızı yapar, polis şiddetini kınar, Taksim’de yapılacak olan her yeni projenin halka sorulmasını talep eder, ardından da yaşamımıza devam ederdik.
Fakat beklenen olmuş, o geceki saldırı bardağı taşıran son damla olmuştu. Gezi’de yaşanan faşizme karşı milyonlar kendini siper edecek, direniş başlayacaktı, isyanımız patlayacak, sokaklar bizim olacak, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. İlerlemeye başlayacak ve asla geri adım atmayacaktık. Rutin basın açıklamaları, mitingler devri bitmiş, adalet için, özgürlük için, saygi için direniş döneminin kapıları açılmıştı.
31 Mayıs gecesi Nalbantoğlu’ndan çıktık, Altıparmak’tan gelen gençlerle buluştuk, Heykel Postahanesi’nin önünde Atatürk Caddesi trafiğe kapanmıştı. Hiç bu kadar özgür hissetmemiştim kendimi. Sloganlarımzla yürüyorduk bu kentin meydanına doğru, öyle 1 Mayıs’lardaki gibi kalabalık da değildik ha… Maksimum 200 kişiydik. Kentin meydanına, Heykel’e gelmiştik, hayallerimizde bile yaşadığımız kentin bu kadar bizim olduğunu göremezdik. Heykel’de maç sevinci, halk oyunu festivali, bayram kutlamaları olurdu. Bunların hepsi egemenlerin-yönetenlerin kutlamalarıydı. 23 Nisan Heykel’de kutlanmışsa 1 Mayıs da Heykel’de kutlanır. Çocuk değerli ise emek de değerlidir. Çocuğu yaşatandır emek…
İş bizim toplanmamıza gelince trafikten ses tesisatına, falanca yasadan içinden geçtiğimiz dönemin hassasiyetine kadar pek çok bahane sunulurdu. Bu bahanelere inanmazdık ama dediklerini yapmak zorunda kalırdık. İşte bu baskı benim zihnime o kadar hakim olmuş ki 31 Mayıs gecesi kapatttığımız yoldaki şöförler arabalarından indiğinde tepki göstereceklerini sanmıştım. Ama öyle olmadı, kornalarla destek verdikleri gibi, birçoğu da arabasını bırakıp eyleme katılmıştı.
Yine eski alışkanlıklardan olsa gerek aklıma şu geldi; başlayan her eylem bitmek zorundaydı. Her eylemin bir başlangıcı olduğu gibi bir bitişi de olmalıydı. Katılımcıların çoğundaki ruh hali bu olsa gerek; bitirdik eylemi yarım saat içinde. Açık söyleyeyim, eve gittiğimde benim için konu kapanmıştı. Fakat saat 01.00’da gelen mesaj beni Heykel Meydanı’na çağırıyordu…
Ertesi sabaha kadar eylem devam etti Heykel Meydanı’nda… Sonrası zaten 1 Haziran. Ondan sonra olanı biteni bütün Bursa biliyor.
Biz hayal bile edemeyeceğimiz yerden başladık mücadeleye, geri adım atamayız. Ben o korkularla, o sınırlarla bir daha baş edemem. Buna gücüm yok. Hayallerimi onlara geri veremem. Hem hayal kuramayan devrim yapamaz ki… Benim için 31 Mayıs gecesi yeni bir hayat başladı. Artık daha özgüvenli, daha özgür, daha cesurum. Artık bu kenti daha çok seviyorum. Ne Taksim’e giderim ne de Kızılay’a. Artık benim de bir direnişim var. Ve direnişimin bir meydanı var.
Heykel’den başladık ilerlemeye ve artık bir geri adım bile atmayacağız. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak!
Bu yıl Halkevciler 1 Mayıs eylemini Heykel’den başlatacak, seneye 1 Mayıs Heykel’de kutlansın diye…